Donanmalar Çarpışıyor 16: Yavuz/Midilli Efsanesi ve Gözyaşları!

56 Dk. Okuma Süresi

Kıymetli Turkısh Defence Agency okuyucuları, Donanmalar Çarpışıyor serisinin bu yazısında bambaşka bir dünyaya kapı aralayacağız. Akdeniz’de İngiliz-Fransız donanmalarından kaçıp İstanbul’a sığınan, Osmanlı tarafından İngilizlerin el koyduğu zırhlılara karşılık satın alınan Alman SMS Goeben ve SMS Breslau zırhlılarından bahsedeceğiz.

Seriyi kronolojik olarak okumanızda fayda görüyorum, diğer yazılara erişim için;

  1. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 1:  Deryada Hilal Taktiği/ Koyun Adaları Savaşı!
  2. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 2: Gölgede Kalmış Müthiş Zafer, Sapienza!
  3. Yazı-> Donanmalar Çarpışıyor 3: Barbaros Preveze’de Haçlı Avında!
  4. Yazı-> Donanmalar Çarpışıyor 4: Türklerin Akdeniz’de Son Zaferi, Cerbe!
  5. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 5: İnebahtı Faciasının Görünmeyen Yüzü
  6. Yazı –>Donanmalar Çarpışıyor 6: Yarı Ölü Mezamorta Paşa’nın 8 Zaferi!
  7. Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 7: Osmanlı Donanması Çeşme’de Yok Oluyor!
  8. Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 8: Osmanlı Donanması İntikam Arıyor!
  9. Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 9: Türk Donanması Navarin’de Katlediliyor!
  10. Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 10: Mahmudiye Efsanesi Doğuyor!
  11. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 11: Sinop Baskını ve Rus Kalleşliği!
  12. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 12: Abdülaziz’in Donanma Enkazı!
  13. Yazı-> Donanmalar Çarpışıyor 13: Gemileri Çürütmek yahut Yeniden Var Etmek!
  14. Yazı-> Donanmalar Çarpışıyor 14: Balkan Savaşında Türk Donanmasının Karnesi!
  15. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 15: Akın Harekatı ve Hamidiye Efsanesi!
  16. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 16: Yavuz/Midilli Efsanesi ve Gözyaşları!

Yavuz muharebe kruvazörü çok özel bir yere sahiptir, bir senfonidir. Türk halkının kalbine değen ender gemilerdendir. Türk toplumu boğazdan açık denizlere yelken basan dümen kıran çok gemi izlemiştir fakat kalplere giren, isimlerine şiirler yazılıp resimler çizilen gemiler bir avuca sığar. Öyle ki 19. Yüzyılda halkın Hazreti Mahmudiye, Veli ve Gazi Mahmudiye unvanlarıyla andığı Mahmudiye kalyonu denizlere nam verirdi. İşte Yavuz da öyleydi, Yavuz Hazretleriydi…

Bu yazıyı bu minvalde okumak, Yavuz’u hissetmek önemlidir.

28 Mart 1911, Blohm+Voss Tersanesi Almanya…

Almanya, dünya koşar adım cihan harbine giderken hazırlıklı olmak için var gücüyle çalışmaktaydı. Sömürgecilik yarışındaki menfaatleri  için muazzam bir donanmaya sahip olmak gayesindeydi. Zira İngiltere’nin 1906 yılında HMS Dreadnought isimli süper zırhlı gemiyi inşa etmesi tüm deniz güçlerini ürkütmüştü. Dreadnought, kendinden önce gelen tüm savaş gemilerini demode ve yetersiz kılmıştı. Alman İmparatorluk Donanması yani Kaiserliche Marine, İngiltere ve Fransa gibi birçok donanmayla karşılaştırıldığında sayısal olarak oldukça gerideydi.

Niceliksel açığı kapatmak üzere Kaiser 2. Wilhelm üretecekleri az sayıda gemileri yıkılmaz birer kale olarak inşa etmekte ısrarcıydı. 1910 yılına gelindiğinde Alman Deniz Kuvvetleri modern 3 dreadnought ve 1 muhrip teslim almışken İngiltere 8 dreadnought ve 4 muhrip ile karşılık vermişti. 1912’de sayılar 17 Dreadnought’a karşılık 20 idi. Bu bağlamda Kaiser, sayı kadar niteliğe de önem vermiş ve daha üstün gemiler inşa edilmesini emretmişti. Alman deniz kuvvetleri ilk olarak Von Der Tann’ı envantere almış, akabinde ondan daha büyük Moltke sınıfı savaş kruvazörlerini kızağa çekmişti. Moltke sınıfı Türk halkının adını bilmese de fazlasıyla aşina olduğu bir sınıf olacaktı.

Moltke Sınıfı Kızakta

28 Mart tarihinde Hamburg’da bulunan Blohm+Voss tersanesinin kızakları yağlanmış, Alman donanmasının 3’üncü, büyüklük olarak 2. Gemisi suya indirilmeye hazırlanmıştı. Bu dev gemi, Moltke sınıfının ikinci gemisi olan Goeben’den başkası değildi. Bir savaş gemisini denize indirmenin hazzıyla satırları okumaya devam ederken gözlerinizi kapatmanızı ve Goeben’i -186 metre uzunlukta ve 23 bin ton deplasman ağırlığındaki nam-ı diğer Yavuz’u- suya indirilirken hayal etmenizi rica ederim. Flamalar, coşku dolu marşlar eşliğinde kızaktan ağır ağır mavi sulara kayan bu devasa geminin suya çarpmasıyla oluşan o tuzlu suyun rüzgarını yüzünüzde hissetmeden Yavuz’u anlamanız kolay olmayacaktır.

SMS GOEBEN / Moltke Sınıfı Muharebe Kruvazörü
Kızağa çekilme ve Kızaktan indirilme28 Ağustos 1909 / 28 Mart 1911
Görev Başlangıcı ve Bitişi2 Temmuz 1912 / 20 Aralık 1914
Maliyet41 milyon Mark
Akıbet1914’te Osmanlı’ya devredildi
TCG YAVUZ / Moltke Sınıfı Muharebe Kruvazörü
Osmanlı’da görevlendirme19 Ağustos 1914
Hizmetten çıkış20 Aralık 1950
Akıbet1973’te sökülmek için MKE’ye devredildi.

Goeben, denize indirildiğinde devasa bir etki yaratacak kadar, kat kat güçlü olan İngiltere Amirallerini işkillendirecek kadar muntazam bir gemiydi. 186 metre uzunluğa sahip gemi 25.400 ton tam yüklü deplasman ağırlığına sahipti. 30 metre genişliğe ulaşan gemi 9.2 metre su çekimine sahipti. Bu devasa canavar maksimum performansta 82 bin beygir güç üretiyordu. Bu güçle 25-28 deniz mili (47-52km/s) hıza ulaşıyordu ki o dönemde böyle bir gemi için üstün bir hızdı. Bu şartlar altında gemi ortalama 4500 deniz mili (8300km) menzile erişebilmekteydi.

Uzunluk / Genişlik186.6 m / 30 m
Su Çekimi9.2 m
Deplasman ağırlığı25.400 ton
Motor gücüTasarım 52.000 HP/ Maksimum 85.782 HP
HızTasarım 25.5 knot (47 km/s) Maksimum 28.4 knot (52.6 km/s)
Menzil26 km/s hızla 4120 deniz mili (7600 km)
Personel hacmi43 Subay/ 1010 Asker

Göz alıcı güzellikte dizayna sahip Goeben, düşük üst güverte seviyesi, önde alçak silüetli çift namlulu tareti, hemen akabinde kumanda kulesi bulunuyordu. İki endamlı baca direği kanatlara yerleştirilmiş çift namlulu taretlerin ön ve arkasında bulunuyordu. Geminin kıçında ise art arda yerleştirilmiş iki çift namlulu taret vardı. Goeben’in bu farklı dizaynı bir avantaj sağlıyordu. Bordalara yakın bulunan taretlerin zekice konumlandırılması ve baş-kıç taretlerinin farklı yüksekliklerde bulunmasından mütevellit taretler birbirlerinin üzerinden aşırtma yöntemiyle de atış yapabilmekteydi. Goeben, bütün toplarını aynı hedefe ateşleyebilmekle cesaretini sergiliyordu. 5 tarette toplam 10 adet 280mm topu geminin yegane vuruş gücünü oluşturmaktaydı. Pruva tarafından saldırdığında aynı anda 6 adet 280mm, 2 adet 150mm top ile taarruz edebilmekteydi. Gemi kıç taraftan saldırdığındaysa 8 adet 280mm ve 2 adet 150mm ile ateş püskürmekteydi.

Bu toplar gemiye yaklaşık 24 bin metreye kadar hedef vurabilme kabiliyeti sunmaktaydı.(Dönemin en uzun menzillerindendir) Her topu da dakikada ortalama 15 mermi atabilmekteydi. 280mm’lik topların 302 kg, 150mm’lik topların 45 kg olduğu göz önüne alınırsa bu devasa geminin ne denli muazzam bir yıkım yaratabileceği daha net anlaşılabilir.(Dakikada 5 ton mühimmat atılıyor) Bütün bunlar, Goeben’i döneminin en vurucu gemilerinden birisi yapmaktaydı. Bununla birlikte gövdenin sancak ve iskele bordalarında 12 adet 150 mm top, gövdenin üstünde pruva ve kıç taraflarında 12 adet de 88mm top taşımaktaydı. Bu toplar daha çok dönemin asimetrik tehditleri olarak kabul edilen torpidobot ve denizaltılarını ateş altına almak için kullanılmaktaydı. Ayrıca geminin su altında kalan bölümünde biri pruvada, biri kıçta ve ikisi bordalarda olmak üzere 4 adet 500 mm torpido tüpü bulunuyordu. Bu silah yükü onu zırhlı savaş gemilerinin, denizaltıların, uçakların ve dahi karadaki unsurların en büyük katili yapmaya yeterdi.

Silah sistemleri5×2 (10) adet 280 mm top (Krupp280/L50)
6×2 (12) adet 150 mm top
12 adet 88 mm uçaksavar top
4 adet 500 mm torpido kovanı

Goeben, göz ardı edilemez silah donanımının yanında bir de yüksek zırh hacmine sahipti. Geminin en kritik noktası olan zırhlı kule 350 mm kalınlıkta çelik ile korunmaktaydı. Geminin bordalarını çevreleyip torpido ve top mermilerine karşı koruma sağlayan kemer zırhı 230-100mm idi. Akabinde top sistemlerini çevreleyen barbetler ve taretler 230 mm zırha, güverte ise 76-25 mm arasında zırha sahipti. Goeben’de kullanılan tüm zırh Krupp tarafından geliştirilip imal edilen çimentolu çelikten oluşturulmuştu. 20.yy başlarında demode hale gelmeye başlayan eski Krupp zırhı birçok farklı element ile hem daha dayanıklı hem de esneyecek şekilde güçlendirilmiş, çatlama ve kırılmalara karşı da dirençli hale getirilmişti.

Bu kudretli gemi bilhassa su hattının altında çok kuvvetliydi. Kalın zırhının yanında başarılı mühendisliği ile de göz dolduran Goeben 15 ayrı kompartıman halinde inşa edilmişti su alma anında kompartımanları kapatabiliyordu. Kariyeri boyunca yüzlerce kez mayına çarpmasına bir defasında. 600 ton su almasına rağmen batmamıştı. İstanbul’a maksimum su çekimi hizasından 1 metre daha fazla su almış halde gelen Goeben için Amiral SOUCHON:

“Mayın ve torpido tehlikesine karşına Goeben sağlam zemin konstrüksiyonu sayesinde fevkalade korunuyor” demişti.

Zırh hacmi  Zırhlı kule: 350 mm
Kemer: 280-100 mm
Barbetler: 230 mm
Taretler: 230 mm
Güverte: 76,2-25,4 mm

Goeben’den de evvel dreadnought (Dretnot) gemilerinin inşa edilmesiyle birlikte çok yüksek zırh korumasına sahip gemiler popüler olmuştu. Bu akım, bilhassa birinci ve ikinci dünya savaşlarında en çok benimsenen ilke olmuştu. Soğuk savaş yıllarında gemisavar füzelerin çok yüksek delişe erişmesiyle zırha duyulan ihtiyaç gereksiz görülmüş, gemilerin zırhı azaltılarak aktif-pasif savunma sistemleriyle desteklenmişti.

Alman İmparatorluğu devasa ve muntazam gemiler inşa ederken rakipleri de bu çabayı yakinen takip etmekte, tedbirler almaktaydı. Goeben’in göreve başladığı 1912’de İngiltere, Atlantik Okyanusuna bakan güney kıyılarındaki Portsmouth kraliyet tersanesinde bir devrim yapmaktaydı. Churchill İngiliz Deniz Lordu olunca yüksek süratli süper dretnot sınıfının ilk örneklerinden Queen Elizabeth’i kızağa çektirmişti. Bu savaşçı, kömür yerine akaryakıt kullanan ilk gemi olacaktı. 8 adet 380mm ana silahı da Çanakkale’de Türk’ün belini bükecek kadar ileri seviye güçlü bir teknoloji olacaktı.

1. Balkan Savaşı ve Goeben’in İlk Görevi

1912 Ekim ayında Osmanlı İmparatorluğunu çok büyük bir meşakkat karşılamıştı. Öyle ki Osmanlı’yı mücadele verdiği Trablusgarp’tan alı koyacaktı. Evet, 1. Balkan Savaşı başlamış ve Balkan kuvvetleri hızla, hırsla Osmanlı kuvvetlerini önlerine katmış Anadolu topraklarına sürüyordu. Osmanlı, bu rezalet bir yana dururken birçok ülkeye İstanbul’a donanmalar göndermelerini istemişti. Söz konusu İstanbul’daki menfaatler olunca derhal ülkeler harekete geçmişti. İtalya, Fransa, İngiltere, ABD, Rusya, Hollanda, İspanya, Romanya ve Avusturya’dan harekete geçen savaş gemileri İstanbul’da toplanarak birleşik bir filo oluşturmuştu. Elbette Almanya İmparatorluğu da geri duramazdı. Hem Alman endüstrisinin gücünü sergilemek hem İstanbul gibi stratejik bir bölge ve potansiyel müttefikin içinde bulunduğu krizi kaçırmamak adına Goeben ağır, Breslau hafif kruvazörlerini sefere çıkartmıştı.

Breslau

Tümamiral Trummler komutasındaki filotilla 5 Kasım 1912’de Wilhelmshaven’den ayrılmıştı. Bu iki gemi direkt olarak Kaiser’den komut alıyordu. Breslau İskenderun’a giderken Goeben, ortalama 21 deniz mili süratle normalden çok daha kısa bir sürede, 8 günde İstanbul’a varmıştı. 15 Kasım günü muhteşem Goeben, İstanbul’a gösteri ve görkem içinde girmeye koyulmuştu. Bütün mürettebat 186 metrelik geminin 7 güvertesinde sıralanmış, kulakları yırtacak kadar yüksek seviyede müzik ve marşlar eşliğinde resmi geçitle ilerlemekteydi. Rus savaş gemileri Kagul ve Rostislav’ın dümen suyunda birleşik filoya katılan Goeben, Dolmabahçe önlerinde demirlediği andan itibaren boğazdaki bütün insanların nazarını celp etmiş, etrafındaki muhripleri gölgede bırakmıştı. İhtişam ve Goeben…

Goeben, 4 ay kadar İstanbul’da kalmıştı fakat Kaiser Wilhelm’in aklında kırk tilki dolaşıyordu. Bu gemiler vesilesiyle İngiltere’nin kuvvet ve dikkatini bölmüştü. Bu süre zarfında Osmanlı da bu haşmetli gemiye kayıtsız kalamamış ve Sadrazam cihetinden satın alma niyeti bildirilmişti. Gelin görün ki tarafsızlık bahanesiyle reddedilmişti.

Goeben ve Breslau, 15 Mart 1913 tarihinde İstanbul’dan ayrılmış ve Akdeniz’de o liman senin bu liman benim dolaşmaya başlamışlardı. Bu seyirlerde farklı birçok ülkeyi ziyaret ederek hem diplomatik ilişkiler kurmakta hem de yakıt gibi ihtiyaçlarını gidermekteydiler. 80 kadar liman ziyaretinden sonra Pula’da demirli olduğu dönemde İkinci Balkan Savaşı patlak vermişti. Bu arada Goeben’in komuta kademesi de değişmiş ve kumandaya KontAmiral SOUCHON getirilmişti.

Amiral SOUCHON, komutayı aldıktan sonra çok geçmemişti ki Goeben’in yolu bir kez daha İstanbul’a düşmüştü. 1914 yılına girildiğinde İkinci Balkan Savaşı da geride bırakılmıştı fakat dünya savaşının ayak sesleri duyulmaktaydı. Takvimler 1914 Mayıs ayının 15’ini gösterdiğinde Goeben bir kez daha İstanbul Boğazı’nın akıntılı sularındaydı. Bu gelişinde de sıradan bir geçişi tercih etmeyen Goeben Selimiye Kışlasından yapılan karşılama atışlarına devasa toplarını selamlama amaçlı ateşleyerek cevap vermişti. Goeben’in bu ziyareti tamamen politikti. SOUCHON, Wilhelm’in emri üzerine Alman İmparatorluğunun dostluğunu Sultan Mehmet Reşat’a sunacak, Abdülhamit dönemindeki pozitif ilişkinin devam etmesi yönünde arzularını belirtecekti. Kaiser, kartal gözlerini İstanbul’a dikmişti.

İkinci İstanbul ziyareti 8 gün sürmüştü. Bu süre zarfında Amiral, Sultan ve kabine ile yemekler yemiş, diplomatik görüşmeler yapmıştı. Bununla birlikte ihtişamlı Alman sefaret binasının önünde demirlemiş Goeben’de gece gündüz şenlikle ve törenler düzenlenmişti. Gündüzleri kabuller yapılıyor, geceleri ise Goeben uçtan uca ışık huzmelerine bürünüyor, diplomat ve kurmaylarca ziyaret ediliyordu. Alman denizciler de halkla yakın ilişkiler kurmuşlardı. Öyle ki Taşkışla’da çıkan bir yangına Amiralin emriyle müdahale eden Alman denizciler cevvalce davranmış, yarım düzine kadar kayıp vermişlerdi. Bilhassa bu olay İstanbul halkının güven oklarını Alman İmparatorluğuna hedeflemişti.

İstanbul görevini tamamlayan Amiral SOUCHON, seferlere devam ederken o kesif olay yaşanmıştı. 1914 yılının 28 Haziran günü, muhtemelen eğitim almış tüm dünya vatandaşlarının ortaokul seviyesinde adını duyduğu Avusturya arşidükü Franz Ferdinand, Saraybosna’da Gavrilo Princip tarafından öldürülmüştü. Aslen SOUCHON notlarında bu olayın büyük bir savaşın sebebi olacağını öngördüğünü ve muharebeye hazırlık seviyesini maksimuma getirmek için çabalamaya başladığını belirtir. Zira yaklaşmakta olan savaş hususunda Goeben’in ciddi bir zaafı vardı. Geoeben’in stim kazanları, buhar boruları korozyondan sık sık çatlar olmuştu.

Akdeniz’de bütün donanmalar anakaralarıyla iletişim kurup strateji belirlemişti. Amiral SOUCHON bütün gemilerine Pula’ya demirleme talimatı vermişti. O sırada Breslau da Dıraç limanında diğer İtalyan, İngiliz, Fransız ve Rus zırhlılarıyla birlikte demirdeydi. Bu gemiler arasında dostça yarışmalar ve etkinlikler düzenlenmiş, gelmekte olan tehlikeden Amiraller dışında kimse haberdar edilmemişti. Akabinde önce talim bahanesiyle Rus, İtalyan, Fransız ve son olarak İngiliz gemileri limandan ayrılmıştı. Birbirlerini dostça selamlayan Breslau ve İngiliz gemisi Gloucester çok yakında tekrar karşı karşıya geleceklerdi.

HMS Gloucester

SOUCHON, Goeben’i en kısa sürede Pula limanına demirletmiş ve Almanya’dan gelen mühendislerce bakıma sokmuştu. Goeben için gelen personel ve teknik aletleri kullanabilen bütün mürettebat sabah akşam demeden çalışarak Goeben’i hazırlamaya koyulmuştu. Nihayetinde Goeben’in 4460 kazan borusu değiştirilmiş, çok kısa süre evvel Berlin’den gelen Adriyatik’te sıkışmamak için derhal ayrılma emri doğrultusunda demir almıştı.

Goeben, 27 Temmuzda Adriyatik’in güneyine doğru ilerlemeye devam etmiş, bakım onarımın tamamlanması için Rimni limanına yönelmiş fakat gelen istihbaratlar sebebiyle rotasınıİtalya, Avusturya ve Almanya gemilerinin toplanma noktası olarak seçilen Messina limanına çevirmek zorunda kalmıştı. Brindisi limanı yakınlarında mürettebata enteresan bir talimat verilmişti. Gemideki yedek filikalar, asli ihtiyaç kabul edilemeyen tüm mobilyalar, spor aletleri vb. ağırlıklar liman yakınlarında mavnalara devredilecekti. Birtakım hazırlıklar vardı fakat bütün bunlar hiçbir şeyden haberleri olmayan mürettebat için garipti.

Goeben belirlenen rota doğrultusunda ilerlerken diğer gemilere iletmesi için kendisine gönderilen mesajı allmıştı. O andan itibaren hiçbir Alman gemisi itilaf devletlerinin limanlarını uğramayacaktı!

1. Cihan Harbi ve Goeben’in Kaderi

Avusturya ve Sırbistan çatışmaya başladıktan sonra ülkeler yapacakları hamleleri dizayn ediyordu. 1914 Ağustos ayının ilk günü Almanya, tarihi değiştirecek kadarı vermiş ve Rusya’ya savaş ilan etmişti.

Almanya’nın Rusya’ya ültimatom verdiği gün Goeben İtalyan çizmesinin topuğundaki Brindisi limanı açıklarınaydı. Yakıt ihtiyacının kritik seviyeye çıktığını bilen SOUCHON Brindisi Limanına gemisinin boyutu sebebiyle yanaşamamış, İtalyan mavnalarıyla gemiye kömür taşınması teklifine de denizin epey dalgalı olması sebebiyle ret cevabı almıştı. Brindisi’den de boynu bükük ayrılan küheylan dümenini Messina’ya kırmıştı. Otranto Boğazını dönmek üzereydi ki batı yönünden bir savaş gemisinin dalgalı denizde savrularak yaklaşmakta olduğunu tespit etmişti. Savaş arefesinde bu durum derhal ikaz verilmesine sebep olabilirdi, ne var ki gelen gemi kız kardeşi, uzun yıllar yoldaşlık edeceği kader arkadaşı Breslau’dan başkası değildi. Bir araya gelen iki gemi batı yönüne ilerlemiş, Messina limanına ulaşmadan evvel Alman şileplerine ikaz vererek acil kömür ikmali gereksinimini bildirmişti. Ağustos’un 2. Günü Goeben, Breslau ve yolda karşılaşıp el koydukları D.O.A Linie şirketinin en büyük ve en güzel ticaret gemisi General Messina limanına girebilmişlerdi.

General

2 Ağustos

Alman gemilerinde panik havası hakimdi. Savaşın kokusunu alan Almanlar, derhal gemilerine kömür doldurmaya girişmişlerdi. Goeben ve Breslau’da kömür ihtiyacı had safhada iken Breslau, Messina limanının bir numaralı şamandırasına bağlanmıştı. Almanlar İtalyan mavnalarının derhal kendilerine doğru hareketlenmelerini bekliyorlardı.

İtalya, tarafsızlık sebebiyle Alman gemilerine kömür ikmali yapmayı reddetmiş, sadece en yakın limana gidebilecek kadar kömürü yazılı belge vermeleri halinde ikmal edebileceklerini bildirmişti. İtalya’ya dehşet bir kızgınlık hisseden Almanlar yoğun bir diplomasi ile çok az kömür alabilmişlerdi.

SOUCHON, bölgedeki Alman şileplerindeki kömüre el koyarak gemilerine ikmale başlamıştı. İkmal amaçlı tasarlanmayan ticari gemilerde engel oluşturan her türlü yapı Alman mürettebatın hararetiyle kesilerek ortadan kaldırılmıştı. Ne var ki ticari gemilerden alınan kömür çok kalitesizdi. İkmal edilebilen yegâne üst sınıf kömür henüz bordalayan General’den alınandı.

Amiral SOUCHON, General’e ayak basarak tüm sivillere gemiyi terk etme talimatı vermişti. El koyduğu bu muntazam gemiyi peşinden sürükleyerek kömür taşıtmak niyetindeydi.

İngiltere ve Fransa’da da yoğun bir çalışma söz konusuydu. W. CHURCHILL, büyük savaşa hazırlanırken başına büyük dert olacak Goeben ve Breslau adında bir sivilcesi olduğunun farkındaydı. Bu tehdit öylesine risk barındırıyordu ki Süveyş vesilesiyle İngiltere’nin sömürge bağlantısını, Fransa’nın da Afrika kıtasından anakaraya taşımakta oldukları ciddi askeri kuvveti yok edebilirdi. W. CHURCHILL, İngiltere’nin Kraliyet Donanmasının Akdeniz filosunun komutanı Amiral A. Berkeley MILNE’ye ivedi bir mesaj ileterek Fransız amiral ile iletişime geçmesini ve bu sorunu çözmesini salık vermişti. MILNE, bu yetkilendirme doğrultusunda Fransız amiral Boue De LAPEYRERE ile iletişime geçmiş ve çalışmalara başlamıştı.

3 Ağustos

3 Ağustos günü Goeben ve Breslau’ya 2 bin ton kadar kömür ikmal edilmiş vaziyette harekete hazır ol emri verilmişti. Saat, 00.55’i gösterdiğinde Goeben’in kaptanı Albay ACKERMAN, Amiral SOUCHON’un planı dahilinde devasa geminin kudretli makinelerine güç vererek komuta ettiği aygırı Messina’dan çıkartmıştı. Goeben, Pupasında (arka) Breslau olduğu halde Sicilya adasının kuzey kıyılarından batı yönüne doğru ilerlemeye koyulmuştu. Geri dönülemez bir yola girilmişti, kan ve barut kokan…

SOUCHON, önceden görüştüğü Amiral HAUSS’tan aldığı emir doğrultusunda Fransa’nın 19. Kolordu birliklerini Cezayir’den anakaraya aktarma faaliyetini engellemeye gidiyordu. Goeben ve Breslau gece boyunca güney batı yönüne ilerleyecek, şafak söktükten sonra Cezayir’de bulunan tahkim edilmiş Bone ve Philippville limanlarını bombardıman edeceklerdi. Limanları yaktıktan, limandakileri kana boğduktan, gemileri de batırdıktan sonra strateji uyarınca geri döneceklerdi. Bu harekat tamamen sürpriz faktörüne dayanmaktaydı zira telsiz hattı ile haber uçurulursa İngiliz ve Fransız zırhlıları derhal Goeben’in sulara gömmek niyetiyle bölgeye gelebilirdi. Bununla birlikte kömür ambarları da dolu değildi.

Amiral SOUCHON kaptan köşkünde stresle yürürken beklediği haber gelmişti, tasarlamakta olduğu planı tamamen doğrulayan haber. 18.45’te Goeben’in muhabere subayı anakaradan gelen deşifre edilmiş mesajı bildiriyordu.

“Fransa savaş ilan etti.”

SOUCHON mürettebatını toplayıp konuşmasını yaptı. Personelin tamamı biliyordu ki buradan itibaren çıkış kapısı yoktu, Goeben’in hacimli güvertesi hurra nidalarıyla inlemekteydi. Karşılarında batan güneşin ışıkları Akdeniz’in derin sularına yansımakta, Goeben’in denizcileri belki de kaderleri olan ölüme gidiyorlardı, yüzlerce yıldır bu sularda olduğu gibi.

SOUCHON, Bone burnundaki Fransız istasyonunun bir önceki gece Goeben ve Breslau’nun telsiz sinyallerini tespit ettiğinden habersizdi. Fransız Amirali LAPEYRERE hızlı bir kararla 19. Kolordu nakliyatını durdurmuştu. İngilizler LAPEYRERE’ye Alman kruvazörlerinin Brindisi dolaylarında görüldüğünü ve onları tespit ederse durdurup kendilerine de haber vermesini bildirmesine rağmen LAPEYRERE, MILNE’yi bilgilendirmemiş, Goeben’in 280mm’lik tehditlerini göze alarak harekete geçmişti. Toulon limanında bulunan filosunu 3 parçaya bölüp, Phillipville, Cezayir ve Oran limanlarına doğru yola çıkarttığında saat 04.00 idi. Her iki filo da farklı rotalardan, farklı amaçlarla aynı bölgeye ilerliyordu.

CHURCHILL bu iki gemi hususunda cidden takıntılıydı, tüm planlarını bu iki gemiye göre düzenliyordu. Amiral MILNE, emrine Indomıtable, Indefatıgable, Defence, Black Prınce, Duke Of Edınburg, Warrior kruvazörleri ve Gloucester hafif kruvazörü ile Malta’dan ayrılmıştı. CHATHAM hafif kruvazörü ise Messina boğazında keşfe gönderilmişti. Chatham’ın Goeben’e rastlamadığını raporlaması üzerine İngiliz filosu şok olmuştu. İlk akla gelen iki geminin Cebelitarık’a yönelerek Atlantik’e açılma gayesinde olduğuydu. Bu ihtimal İngiltere’yi korkutmuştu, okyanusta onları alt etmek çok zor olurdu. MILNE, 18.30’da Indomitable ve Indefatıgable’nin Cebelitarık’a gönderilmesi emrini vermişti. Bu iki gemi Goeben’i takibe koyulmuşken MILNE de Inflexıble, Weymouth kruvazörleri ve 3 muhribiyle Akdeniz’e saçılmış gemilerini kontrol etmek için Malta yakınlarında konuşlanmıştı.

4 Ağustos

4 Ağustos sabahı Goeben ve Breslau gece boyunca Afrika kıyılarına doğru ilerlemişlerdi. Hem amiral için hem de mürettebat için karanlık ve bilinmez olan tek durum bombardıman sonrasıydı. Batıya yönelip Atlantik okyanusuna açılmak yahut doğuya dönüp Avusturya limanlarına girmek, iki ihtimal de birbirinden riskliydi. En nihayetinde Goeben ve Breslau’nun başı Akdeniz’de dertteydi. İngiltere’nin bölgede güçlü Inflexıble, Indomıtable, Indefatigable savaş kruvazörleri; Defence, Warrior, Black Prince, Duke, Edınburg kruvazörleri; Chatham, Dublın, Weymouth, Gloucester hafif kruvazörleri mevcut idi. Fransa Akdeniz donanması da 16 muharebe kruvazörü; 6 zırhlı kruvazör ve 24 muhripten oluşmaktaydı.

SOUCHON planını tekrar tekrar kurup bozup alternatifleri tahayyül ederken kamarasının kapısı tıklanmış, muhabere subayı amiralin hiç beklemediği haberi ona vermişti.

“Türkiye ile ittifak. Goeben ve Breslau’nun İstanbul’a gitmeleri gerekmektedir…”

Alman gemileri için bütün bilinmezlik bitmiş, sis kalkmıştı.Her ne kadar Amiral bu bombardımanda son derece kararlı olsa da.  Bu kararlılık Sardunya adasının 30 deniz mili güneyinde Goeben’in dümenini Philipville limanına çevirmesi, Breslau’nun da Bone limanına çevirerek ayrılmasıyla anlaşılmıştı.

Günün sabah saatlerinde ateş ve barut yan yanaydı. Bir süredir yarım yol ile Bone limanına ilerleyen Breslau’da mürettebat topların sıfırlamalarını son kez tetkik etmişti. Saat 05.05’te Breslau Bone limanına 4 km mesafeye sokulmuştu. Keşif personeli limanda belirlediği istasyon ve demirli bulunan iki büyük yük gemisini topçulara bildirmişti. Personel yanıltmaca amaçlı direğe çektikleri Rus sancağını indirip Alman İmparatorluk sancağını çekmişlerdi. Topçular, Breslau’nun 105mm’lik toplarını iskele bordası üzerinden hedeflere çevirmiş ve salvo atışları ile limanı birbirine katmaya başlamış, istasyon, yük gemileri ve 210mm toplarla tahkim edilmiş Bone kalesini tarumar etmişti. Breslau tekrar tekrar toplarını yükleyip limana boşaltırken neredeyse 20 dakika geçmiş ve liman, limandakiler yerle yeksan olmuştu. Bone limanından kara dumanlar fışkırıyordu.

Breslau, limandan uzaklaşmaya koyulmuş, plan doğrultusunda batı yönüne ilerlerken Afrika’nın kıyıları pupasından inceliyordu.

Aynı saatlerde Goeben, saat 6 sularında Philipville limanına varmıştı. Gemi, 88’den 280 milimetreye bütün toplarının sıfırlamasını yapmış, mermileri sürgülemişti. 186 metrelik dev, limana 6 bin metredeyken gemiye çekilen Rus sancağı indirilip yerine Alman sancağı çekilmişti. Bu sırada limanın açığındaki deniz feneri dibinde oturan fener görevlisinin kulaklarını yırtacak, kalbini korkuyla doldurup taşıracak gümbürtü patlayıvermişti. Amiralin emriyle bir bordadaki 150 milimetrelik bütün toplar ateşlenmiş ve birer birer fenerin üzerinden vızıldayıp limana, kışlalara, ambarlara ve kömür yığınlarına isabet etmeye başlamıştı. Bir anda şehri birbirine katan Goeben, 06.00’da başlayan taarruzunu 18 dakika sürdürmüş, hedefine bu 18 dakikada 43 mermi yollamıştı. Goeben’in mermileriyle yangın yerine dönen şehrin kalesinde konuşlu ağır havan topçularıysa derhal karşı ateşe başlamış fakat Goeben’i yaralayamamışlardı. Goeben, rotasını aldatmaca için kuzey batı yönüne çevirmiş, kıyı ufkundan çıktıktan sonra da 20 deniz mili (32 km) hızla Breslau ile buluşacakları doğuya dönmüştü.

Fransız amirali LAPEYRERE büyük bir hata yapmış, Bone’den gelen bombardıman haberini İngilizlerle paylaşmamıştı. Bunun üstüne şimdi Cezayir limanından da bombardıman haberi gelmişti. LAPEYRERE , Goeben evvelce Bone’yi bombalamış, akabinde Cezayir limanını bombalamış şimdi yine batıya seyrederek Atlantik yoluna koyulduğunu düşünmüştü. İki gemiyle baş edebilmek için filosunun hızını batı yönünde arttırdı, fırsat kaçmak üzereydi.

Goeben ve Breslau birbirlerinin görüş hattına girmiş doğuya ilerlerken kendilerine doğru gelen iki büyük savaş gemisi tespit etmişlerdi. Eş zamanlı olarak karşıdaki gemiler de alman gemilerini tespit etmişti. Taraflar hızla birbirlerine yaklaşmaktayken gemilerin bütün topları gerçek mühimmatlarla doldurulmuş, personeller hınçla çalışmaya koyulmuş, devasa toplar maksimum menzile erişecek yüksekliğe kaldırılmış ve kerte alınmak, menzil belirlenmek suretiyle birbirlerini hedef tahtasına koymuşlardı. Gemiler yakınlaştıklarında bir tarafın Goeben ve Breslau, diğerininİngiliz Indomitable ve Indefatigable gemileri olduğu anlaşılmıştı. Bu iki İngiliz gemisi Londra’nın emriyle Cebelitarık güvenliğini sağlamak üzere gönderilmişlerdi. Gemiler toplarını indirmiş, gerçek mermi yüklü olduklarından selamlama yapamamış, 9 bin metre uzaklıktan öylece geçip gitmişlerdi. İngilizler, Phillipville ve Bone bombardımanından habersizdi elbette.

Gemilerin birbirlerinin görüş hattından çıkması 20 dakika kadar sürmüşken İngilizler yakaladıkları büyük fırsatı merkeze bildirmiş, savaş arifesi altın tepside sunulan bu iki güzel alman kruvazörünü tepmek istemeyen merkez tarafından peşlerine takılmaları talimatını almışlardı. Saat 15’de sonra Dublın zırhlısı da bu iki gemiye katılmış, Goeben ve Breslau’yu kıskaca alacak şekilde dizilmişlerdi. Amiral SOUCHON, sadece tarafsız liman Messina’ya ulaşmaya çalışırken o meşhur takip, başlamıştı.

İngilizlerin avantajı atış gücüydü. Her iki ağır kruvazörde toplam 16 adet 305 mm ağır toplar mevcuttu. Goeben ise 10 adet 280mm topa sahipti. Bununla birlikte Goeben’in bir avantajı Akdeniz’in en hızlı gemisi olmak, diğeri rakiplerinden 1.5 kat zırhlı olmasıydı. İngilizlerin dayanıklılığına karşı dengeleme unsuru ise gecikme tapalı mermiler kullanmalarıydı. Gariptir ki İngiliz gemilerinde Alman Krupp zırhları, Alman gemilerindeyse İngiliz Parsons türbinleri kullanılmaktaydı.

Sabah saatlerinde CHURCHILL’e verilen bu hadisenin haberi onu fazlasıyla memnun etmişti. Derhal İngiliz gemilerine bu iki gemiyi asla kaçırmamak üzere takibe almalarını emretmişti. İngiltere’nin Almanya’ya verdiği nota o günün gece yarısında biteceğinden henüz Goeben ve Breslau’ya saldıramazlardı. 24.00’da işler değişirdi.

Saatler yavaş yavaş akarken Goeben ve Breslau devasa makinelerine tam güç vermiş, kazanlarını normalden 3 kat fazla kömürle beslemeye başlamışlardı. Breslau hafif kruvazör olduğundan deryada raks edip daha yüksek sürate erişebiliyordu. Fakat Goeben, dinozor gibi olsa da kendisinden asla beklenmeyecek derecede hızlıydı. Goeben’in 2, bazen 3 kazanı çalışmaz durumda ve performanstan düşük olmasına rağmen İngilizler ona yetişemiyordu. Saat 16.00’da Goeben ve Breslau ufukta belli belirsiz bir nokta olmuşlardı. Saatler 16.35’i gösterdiğindeyse Indomitable’nin komutanı Albay KENNEDY rapora geçmişti, Goeben’i kaybettik!

Amiral SOUCHON, komuta ettiği devasa gemiyi inanılmaz bir performans sergileterek takipten kurtarmıştı. Fakat kömür ambarları zaten boşken çok daha fazla erimişlerdi. Amiral, Breslau’ya önden Messina’ya giderek kömür ikmalini organize etmesini emretmişti.

Aynı gün Osmanlı tarafı da Çanakkale boğazını mayınlamış, tüm yabancı gemilere kapatmıştı.

5 Ağustos

5 Ağustos günü dalgalı denizi küheylan gibi yararak ilerleyen nadide güzel Breslasu, 05.00’da Messina limanına ulaşmış, derhal limanda kömür ikmal altyapısını hazırlamaya koyulmuştu. Fakat her türlü girişime karşın İtalyanlar Almanlara karşı sert bir tutum sergilemekte ve kömür vermemekteydi. Öyle ki işçiler dahi ikmali reddetmişlerdi. Breslau’nun kaptanı, bölgeye ikmal amaçlı gelen Alman şileplerini hizaya çekmiş ve ikmale başlamıştı. Ambria şilebinden 340 ton, Barselona’dan 80, Stinnes’ten de 75 ton kömür aktarılmıştı.

Breslau

Bu ikmal sürerken Goeben de aradan geçen iki buçuk saat sonrasında Messina’ya gelebilmişti. Hiç vakit kaybetmeden demirlemiş, ikmale hazırlanmıştı. Bir bordasına General, diğer bordasına sırayla Mudros ve Kattentrum şilepleri Goeben’e aborda olmuş ve ikmale hazırlanmışlardı. Gerektiği taktirde gemilerin bordalarında patlayıcılarla delikler dahi açılarak bu işlemin aksamasına müsamaha gösterilmemişti. Goeben mürettebatı subay-astsubay demeden canla başla çalışarak gemilerden kruvazörlerine çuvallarla kömür taşımaktaydılar. General’in güvertesinde güçten düşen personelin bir süre uyuması için mümkün bir bölüm hazırlanmıştı. Garsonlar Goeben güvertesinde limonata ve çay dağıtmakta, bando da coşkulu marşlar çalmaktaydı.

Denizciler çalışırken İtalyan görevliler Goeben’e gelmiş ve Amiral SOUCHON’a İtalya’nın tarafsızlığını, bundan mütevellit limanda ancak 24 saat kalabileceklerini bildirmişlerdi. Amiral ise tilki zekasını konuşturarak  İtalyan görevlilere haberi geç getirdiklerini öne sürerek 24 saati o andan itibaren başlatacağını bildirmişti. Kalabilecekleri süre 33 saate uzamıştı. 5 ağustos gününün geç saatlerine kadar Goeben’e 2 bin ton kömür taşınabilmişti.

Aynı gün, İngiliz gemisi Gloucester Messina’dan büyük dalga sinyaller aldığını Amiral MILNE’ye bildirmiş, bunun üzerine Amiral Messina’yı gözüne kestirmişti. Kısa bir süre sonra iki Almanın Messina’da ikmal yapmakta olduğunu da tespit etmişlerdi. Fakat MILNE’nin elini kolunu bağlayan İtalya’nın tarafsızlığı, karasularına 6 milden fazla girilememesine sebep oluyordu.

Amiral MILNE, Çanakkale boğazının mayınlanarak taraf ülkelerin gemilerine kapatıldığının haberini almıştı. Goeben ve Breslau’nun ya batıya dönerek Atlantik okyanusuna ya da Avusturya’nın Pula limanına gideceğini öngörmüştü. İngilizler Almanları Messina’da kıstırmak üzere hızla ilerlerken MILNE, Inflexıble, Indomitable ve Indefatigable gemilerini Sicilya adasının 100 mil açığına konuşlandırmıştı. Goeben ve Breslau limandan çıkıp üstün hızları sayesinde bölgedeki ablukayı yararsa bu gemilerle engelleneceklerdi. Fakat bu hamle Almanlara yarayacaktı, zira İstanbul’a giden yolda önlerine çıkabilecek en güçlü 3 ağır kruvazörle hiç karşılaşmayacaklardı. Bu arada İngiliz amiral MILNE Fransız meslektaşı LAPEYRERE ile iletişime geçmek için çabalıyor fakat bir türlü bu iletişim ve işbirliğini sağlayamıyordu.

Breslau

6 Ağustos

Saat 11’i gösterdiğinde büyük amiral TİRPİTZ’den SOUCHON’a gelen emir İstanbul’a gidişin iptal olduğu yönündeydi. Enver Paşa’ya rağmen Türk hükümeti gemilerin boğazlardan geçişine izin vermiyordu. Ayrıca Avusturya da hazırlık seviyeleri yeterli olmadığından Alman gemilerine destek veremeyecekti. TİRPİTZ, seyir kararını SOUCHON’a bırakmıştı. SOUCHON ise bu gelişmeler sebebiyle Çanakkale’ye gitmekten vazgeçmemişti. Çanakkale’ye gidip Türkleri peşine takarak Ruslara karşı kışkırtmayı ve savaşa Karadeniz’de devam etmeyi planlıyordu.

Goeben’in ikmali öğleye doğru bitmişti. Elbette mürettebat  taşınan kömürden sonra tüm güverteyi külden arındırarak pırıl pırıl yapmalıydı. Kül, vurulduktan sonra yangına mahal verecek yegane unsurdu.

Goeben ve Breslau saat 17.00’de devasa makinelerine güç vermiş, gürleyen makineler de enli uskurları döndürmeye başlamış ve suyu bulandırmaya koyulmuştu. Amiral boğazın bir girişinde bekleyen İngiliz gemilerini atlatmak amacıyla o girişe bando takımı göndermiş ve yüksek sesle alman marşları çaldırarak gemilerini diğer girişten çıkarmıştı. Gemilerin mürettebatları bir yandan çalışırken bir yandan da güvertede boy göstererek kendilerini hüzünle uğurlayan alman şileplerini esenlemekteydiler. Bu iki mükemmel savaş gemisini bir daha görmek kısmet olacak mıydı kimse bilemiyordu.

Goeben limanda indiremediği mobilya ve muhtelif eşyayı geminin güvertelerinden denize boşaltmaya başlamıştı. Devasa gemi de bu arada eşyaların uskura zarar vermemesi için bir sancağa bir iskeleye manevra yapıyordu. İtalyan balıkçıları ivedilikle Goeben’in peşine takılmış ve atılan eşyaları ağ ile tutmaya başlamışlardı. Bu durumdan istihbari tehlikeden ötürü rahatsız olan SOUCHON, Goeben’e açık deniz talimatı vermişti.

Goeben’den 7 dakika sonra hareket eden Breslau hava kararana kadar 5 mil geriden gelecek ve karanlık altında Goeben ile birleşecekti. Goeben’de toplantı yapılmış ve hem plan hem durum açıklanmıştı. Toplantı bittikten kısa süre sonra Goeben’in çanaklığındaki gözcüden o soğuk terler boşaltan, ölüm hissini ensede hissettiren çığlık gelmişti. Sancak bir kertede İngiliz kruvazörü!

Amiral derhal savaş yerlerine talimatı vermiş ve mürettebat mermileri namlulara sürgülemiş, tüm ağır topları düşmana yöneltmişti. Breslau da bu kruvazörü tespit etmiş, hatta bu geminin daha 8 gün evvel Dıraç limanında mürettebatıyla su topu maçı yaptıkları gemi olduğunu anlamıştı.

İngiliz kruvazörü Gloucester, saat 18 sularında doğuda yoğun dumanlar tespit etmişti. Derhal hızını 23 mile çıkartıp Goeben’i hedef seçerek 16-18 bin metreden takibe almıştı. Bu esnada bırakın Goeben’i ancak Breslau’ya denk sayılabilecek ve Goeben için atımlık lokma olabilecek Gloucester elbette saldırmak yerine ana filosuna telsiz geçmeye başlamıştı.

18.10: “Goeben doğuya ilerliyor”

18.27: “Breslau, Goeben’in 1 mil pupasında”

Alman gemilerinin Adriyatik yönüne, Pula limanına gittiğini de eklemişti.

Gloucester telsiz mesajlarını aceleyle iletirken Goeben’in atış menziline çoktan girmişti bile. Goeben, devasa 280 milimetrelik şeytanlarını Gloucester’a dikmiş, sürekli kerte ve menzil almaktaydı. Belki de bir salvoda onun işini bitirebilirdi. Fakat SOUCHON o emri bir türlü vermemişti. Hatta aksine takibe izin vermişti. Zira hem Adriyatik yönüne gittiği haberini ardıllarına verdiğini öngörüyor hem de diğer 3 büyük İngiliz kruvazörünün yakınlarda olduğunu tahmin ediyordu. Amiralin tek amacı Mora’nın güney ucundaki Matapan burnuna ulaşabilmek Alman şileplerinden ikmal yapabilmekti. Goeben Çanakkale’ye ulaşacak kadar tok değildi.

Gece yarısı Goeben Breslau’ya ışıldak ile İngiliz kruvazörünü üstüne çekip Goeben’e fırsat yaratması ve Santori’nin 20 deniz mili güneyinde buluşma emrini vermişti. Breslau, iki geminin arasına girerek hızını düşürmüş ve Gloucester’i yavaşlatmıştı. Akabinde kazanlarına hava ve kül basarak yoğun duman perdesi oluşturmak suretiyle Goeben’i gizlemişti. Goeben derhal hızlanıp ufukta küçülürken Breslau’ya İngilizlerin telsiz sinyallerini bozma talimatı vermişti.  Breslau Gloucester’ın sinyallerine eklemeler yaparak karıştırırken İngiliz Amiral MILNE haberi almıştı bile, Goeben güneye dönmüştü.

Breslau ile Gloucester birbirlerine perdelemeler yapıp deniz üstünde ay ışığını yararken birbirlerini de taciz etmekteydiler. Toplar hedeflerini anbean izlerken Breslau gözcüleri İngiliz gemisinden suya torpidolar atıldığını ihbar etmişti. Breslau, derhal iskele alabanda ederek sola keskin dönmüş ve bu tehditten kaçabilmişti. Fakat büyük dertleri kendisine her yönden neredeyse denk bu gemiyi atlatıp Goeben’i yakalamaktı. Deniz dümen suyu izini dağıtmayacak kadar dalgasız, gece dolunay sebebiyle fazla aydınlık ve hava da bacadan çıkan dumanı serpiştirmeyecek kadar esintisizdi. Kilometrelerce uzaktan tespit edilebilirlerdi.

Breslau cebelleşirken Goeben de üstün bir gayret sergiliyordu. Mürettebat kazanları kömürle dolduruyor, kül temizliği yapıp geminin en uzak bölümündeki kömürleri getirerek tekrar dolduruyordu. Geminin kazanları arızalı olmasına rağmen mürettebatı inci inci ter içinde bırakan bu çaba sayesinde Goeben hızla uzaklaşabilmişti. Elbette bu tempo çıtır hasarlı Goeben’i de zorlamış ve 3 numaralı kazanını patlatmış, 4 denizciyi öldürmüştü. Sabaha karşı tüm bu çabanın sonucu belli olacak, ya kaçmış ya İngiliz donanmasının avcuna düşmüş olacaklardı.

Bu esnada Çanakkale boğazına ek 4 torpidobot desteği verilmiş, mayınlama faaliyetleri genişletilmiş ve boğaz hayli dirençli hale getirilmişti.

7 Ağustos

Breslau hızla kaçışını sürdürürken sancak tarafında uzakta bir kruvazör ve iki muhrip tespit etmişti. Derhal iskele yönünde uzaklaşmaya başlayan Breslau daha sonra anlamıştı ki bu gemiler MILNE’nin Goeben’i bulup torpil ile batırmak üzere Malta’dan gönderdiği Beagle, Bulldog muhripleriyle Dublin kruvazörüydü. Bu 3 gemi ise duman izlerini takip ederek buldukları geminin Breslau olduğunu fark edince rotalarını Goeben’in tahmini yönüne çevirmişlerdi. Sonuç alamayan İngilizler 3.45’te arama faaliyetini sonlandırmıştı. Breslau sabah olduğunda normal rotasından fazla saptığını fark etmiş ve yönünü Goeben ile buluşmak üzere revize etmişti.

Aynı saatlerde daha gerilerde Almanların Adriyatik’e gireceğini düşünerek 1. Muharebe filosunu (Defence, Warrıor, Black Prince, Duke,Edinburg,Dublin, Gloucester ve 10 muhrip) Otranto boğazında konuşlandıran MILNE’nin astı Amiral TOUBRİDGE, hata yaptığını idrak etmiş ve filosuyla Goeben’in peşine takılmayı planlamıştı. Gelin görün ki kendi gemilerinin top menzilinin 17.600 metre olmasından Goeben tarafından birer birer avlanmamak için geri çekilmişti.

10.30 olduğunda Breslau Goeben’in dümen suyuna girmişti. Flamalar ile gece yaşadığı aksiyonu bildirmiş, beraberce ilerlemeye koyulmuşlardı. Çanaklık gözcüleri bir kez daha haykırarak ufuktaki gemiyi bildirene dek.

Gloucester ısrarlı takibiyle iki Alman gemisini bir kez daha yakalamıştı. Hızını arttırıp arkadan Breslau’ya yaklaşmaya başlarken Alman gemilerini kendisinin kimliğini tespit etmişlerdi. Goeben, geri dönüp çatışmaya girse kolaylıkla Gloucester’i işaret eden Kill markı hanesine yazabilirdi. Fakat hem kaybedilecek vakit yok hem harcanacak kömür yok. Hepsinden önemlisi SOUCHON İngiliz ağır kruvazörlerinin yakında olmasından çekiniyordu. Bu doğrultuda görev Breslau’nundu.

Breslau aldatma niyetiyle zikzaklar çizip denize mayın döküyormuş gibi bir hava yaratmıştı. Gloucester da Breslau’ya odaklanmıştı. Goeben’e fazla yaklaşmaktan haklı olarak korkuyordu. Breslau’ya sancaktan 12 bin metreye kadar yaklaştıktan sonra pruvasında bulunan 150 milimetrelik toplarını hışımla ateşlemiş ve Breslau’ya 11.500 metreden salvolar halinde top yağdırmaya başlamıştı. Fakat onca mermi atmışken Breslau’yu sürekli ıskalamaktaydı. Bir mermi 100 metre yakınında patlayarak Alman güzeli etkilemişti. Breslau’dan ateşlenen 105’lik toplar çok daha isabetliydi. Öyle ki daha ilk salvolardan itibaren hedefi en çok kaçıran mermi 30 metreyle kaçırmıştı. Hatta Gloucester çoktan ateş ve duman saçmaya başlamıştı. Gloucester vurulmuştu.

Akabinde her iki gemi de birbirine yağmur mermi yağdırmaya devam etmişti. Gemilerin ateşlediği, birbirlerine vızıldayarak ilerleyen onlarca mermi kah gemilere isabet edip dehşet ile patlıyor, kah denize düşüp dev su sütunları fışkırtıyordu. Breslau 73 adet 105 mm yakmış, Gloucester ise 18 adet 150’lik ve 14 adet 105’lik mermi ateşlemişti. Gloucester hasar almışken Breslau’da da bir çarpma hissedilmiş, fakat ciddi bir tahribat ya da su alma rapor edilmemişti. Bir mermi, Breslau’nun sancak bordasındaki 4. Ve 5. Top arasına zırh kuşağına çarpıp yok olmuştu.

Bu hızlı reaksiyon ve az hasarlı çatışmadan sonra Gloucester, Goeben’in yaklaşması ve MILNE’nin takibi yasaklamasıyla 16.40’ta çekilmiş, Breslau da hızlanarak uzaklaşmıştı. Goeben ve Breslau doğuya ilerlemeye devam ederken Mora yarımadasındaki dağların zirveleri ufukta seçilmeye başlamıştı.

Tüm bunlar olurken İstanbul’da hızlı saatler yaşanmaktaydı. Gemilerinin Çanakkale’ye ilerlediğini bilen Almanlar Enver Paşa ile görüşmüş ve gemilerin boğazdan geçişi için izin almaya girişmişlerdi. Hükümet kararı aksi yönde olsa da Enver Paşa inisiyatif alarak yaverine uzattığı vesika ile Goeben ve Breslau’nun boğazdan geçirilmesini içeren emri Çanakkale müstahkem mevki kumandanlığına göndermişti.

“…Adı geçen gemiler boğaza iltica ederlerse duhullerine müsaade ve kabul ediniz.”

8 Ağustos

Goeben ve Breslau için talih kuşunun uçtuğu gündü. Amiral MILNE, 8 Ağustos günü Malta’dan ağır kruvazörleri Inflexible, Indomitable, Indefatigable ile hafif kruvazör Weymouth ile birlikte doğuya yönelmişti. 12 deniz mili hızla ilerlerken Amirale hiç beklenmedik bir telsiz mesajı gelmişti.

Avusturya İngiltere’ye savaş ilan etti! Avusturya’ya karşı derhal teyakkuz haline geçiniz.

Goeben ve Breslau da ayrılmış, ağır yolla Ege’de ilerlemekteydiler.  Goeben Andros adası dolaylarında, Breslau’da Girit’in kuzeyindeki tenha rotada dolaşıyordu. Her iki gemi de Berlin’den haber gelmeden rota belirleyemiyordu. Bu esnada mürettebat dinlendiriliyor ve kazanlar tamir ediliyordu.

MILNE ve TOUBRIDGE, Avusturya haberi üzerine tamamen Adriyatik’e odaklanmış ve bütün güçlrini buraya yönlendirmişlerdi. Goeben’i son gördükleri andan sonra geçen 48 saatlik süre sonunda Avusturya haberinin tamamen şifreleme ve haberleşme hatası olduğu ortaya çıkmış, MILNE’ye Goeben takibine devam talimatı verilmişti. Goeben ve Breslau 48 saatlik fark açarak belki de kaderlerini salahiyetle yazmışlardı. MILNE,Çanakkale’ye hiç ihtimal vermiyor, Almanların Mısır’a, Port Said’e gideceğini öngörüyordu.

Goeben, Mora’nın Matapan burnunu dönerken saat 16.00’da köhne bir şilep tespit etmişti. Bu gemi, tam da SOUCHON’u rahatlatacak gemi Bogadir’di.

Goeben, ikmal için uygun Denusa adasındaki Rusa koyunda gizlenmiş pruva tarafını ilerleyeceği istikamete çevirerek demirlemişti. Breslau’da Goeben’in yanına gelmiş fakat Bogadir ancak saatler sonra gelerek ikmale koyulabilmişti.

9 Ağustos

Gemiler için kömür ikmali ile geçmiş sayılabilirdi. İkindi vakti gelen Bogadir’den Goeben’e 415 ton, Breslau’ya 150 ton kömür nakledilmişti. Adalar denizinde bekleşen iki gemi için kurtuluş sadece bir gün uzaktaydı. Fakat Çanakkale Boğazı önlerinde ne olacağı büyük bir muamma idi.

10 Ağustos

SOUCHON, şafağın ilk ışıklarıyla birlikte kuzeye doğru yola koyulmuştu. Aynı saatlerde İstanbul’da yoğun bir diplomasi yürütülmekteydi. Albay Baron Kress Von KRESSENSTEİN Enver Paşa ile hararetli bir görüşme yapmış –şahsi düşünceme göre Enver Paşa’nın gururuna oynayarak- ikna etmiş ve Goeben/Breslau’nun Çanakkale Boğazından geçirilip İngilizlerin boğaza sokulmaması emrini çıkartmıştı. Enver Paşa’nın bu tutumu meclisi yok sayan, bir adamın koca bir ülkeyi savaşa sürükleyen hareketiydi.

Albay bu emri çok zor da olsa İzmir’de demirli bulunan General üzerinden SOUCHON’a iletebilmişti. Beklenen haber nihayet gelmişti. Çanakkale, açıktı. Amiral SOUCHON, aldıkları şifreli mesajı idrak etmekte zorlanmıştı.

“Müstahkem mevkilerin teslimi isteyiniz, kılavuzu esir alınız.”

Berlin, Çanakkale’ye tecavüz ile girilmesini mi emrediyordu yoksa Osmanlı tarafsızlığını korumak için böyle bir oyun mu tertip etmişti?

Goeben ve Breslau makinelerine kömür tasarrufu amacıyla yarım yol güç vermiş, 15 mil süratle kuzeye ilerlemeye koyulmuşlardı. Breslau, plan uyarınca 3 mil geriden gelecekti. Saatler ilerleyip 12.10’u gösterdiğinde Goeben telsizi cızırdamış ve daha detaylı bir emri almıştı. Türkleri Almanlarla birlik olmaya zorlamak için hızla Çanakkale Boğazına gitmek.

Goeben’in yaşlı bir ihtiyarın öksürmesi gibi homurdanması ve bacalarından yoğun kömür karası dumanların püskürmesi iştahlı kazanlarını harlayıp devasa makinelerine güç verdiğine dalalet etmişti. Goeben, hızlanarak boğaza doğru gizlenme ve kaçınma ihtiyacı hissetmeksizin doğrulmuştu. Günler süren, enselerinde ölümü anbean hissettiren kovalamaca bitmek üzereydi. Fakat Türklerin tutumu ne olacaktı? Bir muamma idi.

Goeben ve Breslau Bozcaada’yı da gerisinde bırakıp Çanakkale Boğazının girişine çok kısa sürede gelmişti. Saat 17.00 olduğunda her ihtimale karşı Goeben ve Breslau’nun boy boy toplarının tıkaçları sökülmüş, namlularına devasa toplar sürgülenmiş ve taretleri boğazın girişinde her iki yakada şanlı kan kırmızısı bayrağı dalgalandıran tabyalara çevrilmişlerdi. Buna karşın Türk tabyaları da namlularının ucuna bu iki alman gemisini koymuş bekliyorlardı. (Elbette Goeben bu tehditkar tutumu çaresizlikten takınmış olsa da boğaz tabyalarının kudretli topları ve mayın tarlaları dolayısıyla hiçbir şansı olmaz, boğazdan asla zorla geçemezdi.) Sonra Goeben boğaza girip flama direğine kılavuz istediği mesajını veren bayrakları çekmişti. Seddülbahir tabyası mesajı almıştı. Goeben çok kısa süre sonra kendilerine doğru gelen iki küçük torpidobotu rapor etmiş, akabinde de botlardan kendilerine verilen beni takip et mesajını Amiral’e bildirmişlerdi.

Nöbetçi bot süvarisi tarafından müstahkem mevki kumandanlığına bir rapor iletilmiş ve iki alman kruvazörünün boğaza tam yol ilerlediğini bildirmişti. Bu doğrultuda Yüzbaşı Cemil ÖZDENİZ, Gayret-i Vataniye torpido botu ile tam yol bu iki geminin üzerine gitmeye koyulmuştu. Torpidobot kruvazörlere yaklaştığında Goeben’den boğazdan içeri gireceğini, kılavuzluk yapmasını isteyen mesajı almış, karşılık olarak da süratinizi azaltınız, peşimi takip ediniz iletisini vermişti. Goeben ve Breslau, peşine takıldıkları Gayret-i Vataniye torpidobotu eşliğinde mayın tarlasından güvenle geçmişti. Goeben, uzun süren insanüstü tempoya rağmen nihayet Çanakkale Boğazının akıntılı sularını yarmaktaydı. Hava kararmaya başlamış, bu endamlı gemi gecenin karanlığında Nara açıklarına gelerek demirlemişti.

Goeben ve Breslau, hem Berin’in ihtimamı hem Amiral SOUCHON’un keskin denizcilik yetenekleri ve liderliği hem de Alman denizcilerin üstün performansı sayesinde kurtulmuşlardı. Günlerdir süren hayatta kalma mücadelesi sona ermiş, neşe ve sevinç içlerini doldurmuştu. Goeben ve Breslau’nun boğazdan geçişinden 4 saat sonra boğazın önünde birçok gemi daha belirmişti. İngiliz gemileri Inflexıble, Indomitable ve Gloucester her iki gemiyi de avlayabilmek için Çanakkale’nin önüne ancak yetişebilmiş ve nöbet tutmaya koyulmuşlardı. Fakat Osmanlı İmparatorluğu çoktan Goeben ve Breslau’yu himayesi altına almıştı. Bundan sonrası tamamen diplomasiye kalmıştı.

Enver, Cemal ve Çürüksulu Mahmut Paşalar ile Talat, Cavit ve Halil Beyler bir araya gelmişlerdi. Enver Paşa Bir oğlumuz oldu müjdesiyle durumdan hiç haberdar olmayan heyete Goeben ve Brelsau’nun durumunu anlatmıştı. Heyet ve bilhassa sadrazam Sait Halim Paşa köpürmüş, bu hadisenin tarafsızlığı mahvedeceğinden yakınmışlardı. Heyet çıkmaza girmişti zira gemileri tarafsız davranıp 24 saat sonra boğazdan çıkartsalar yahut silahsızlandırsalar daha 2 ağustosta gizlice anlaştıkları müttefikleri Almanya ile ters düşerlerdi. Gemiyi bırakmasalar itilaf devletleri küplere binerdi, ki boğazın önünde kurt gibi bekliyorlardı. Bu arada Alman sefiri de gelmiş heyet ile görüşmüştü. Fakat tarafsızlık 24 saat ve silahsızlandırma hususu masaya yatırıldığında anlaşmayı öne sürerek köpürmüş, her geçen an daha da sinirlenmişti. Heyet bu haltın altından nasıl kalkacağını düşünürken Halil Bey zekice davranarak gemileri satın alma fikrini ortaya atmıştı.

Heyet yoğun strese rağmen bu cevval öneri ile rahatlamıştı. Derhal Alman sefiri çağırılmış, bu teklif sefir vesilesiyle Alman hükümeti ve İmparatoruna iletilmişti. Türkler, Almanların gemileri boğazdan sokmak için yaptıkları emri vakiyi gemilerin güvenliği için emri vaki yaparak cevaplamışlardı. Almanlar her ne kadar bu muntazam gemiyi satmak istemese de başka yol olmadığını bildiklerinden el mecbur satışı onaylamışlardı. Aslında böyle bir satış İmparator tarafından da onaylanamazdı. Alman hükümetinin de onayı gerekliydi. Fakat bir bürokrasi oyunu çevrilmiş ve gemiler Osmanlı’ya Amiral SOUCHON ve mürettebatının Osmanlı hizmetine alınması kaydıyla satılmıştı. Anlaşma metni Osmanlı Sadrazamı ve Alman sefiri tarafından imzalanmıştı.

Ertesi sabah Fatih’in mirası İstanbul’da gazeteci gençler haykırıyordu.

“İngilizlerin el koyduğu Reşadiye ve Sultan Osman gemilerine karşılık Almanlardan Goeben ve Breslau 80 milyon marka sayın alınmıştır!”

Goeben, Osmanlı’nındır!

12 Ağustos

Goeben ve Breslau için dönüm noktası olmuştu. Enver Paşa, gemilerin isimlerini değiştirmişti. Goeben’e en çok takdir ettiği sultanın ismini vermişti.

“Sevgili Padişahımızın irade-i seniyyeleri mucibince Goeben Dretnotuna cennet mekan Sultan Selim Han Hazretleri’nin nam-ı bülend ve muhteşemine izafeten YAVUZ; nam-ı meal-i ittisamı ve Breslau zırhlı kruvazörüne de MİDİLLİ nam-ı kıymettarı verilmiştir.”

16 Ağustos 1914

Tarihin kırılma noktalarından biri olarak değerlendirebileceğimiz 16 Ağustos; Alman gemileri, Amiral SOUCHON ve mürettebatı, bununla birlikte Osmanlı İmparatorluğu ve Türk milleti için apayrı bir gündü. Türk milleti bugünün aksine Osmanlı döneminde denize, denizciliğe ve donanmaya çok ilgiliydi.

Halkın derneklerle para toplayarak sipariş ettirdiği, İngilizlerin henüz el koyduğu Reşadiye ve Sultan Osman dretnotları yerine memlekete gelen yeni zırhlılarını görmeye gelmişlerdi. Sabahın erken saatleriydi. Çoluk çocuk, ihtiyar genç, kadın erkek herkes sahillerde sıralanmış ufku gözlemeye koyulmuşlardı. Şafak ışıklarıyla birlikte sancak töreni için hazırlanan Yavuz ise ağır yolla Haliç’e ilerlemekteydi. Ne var ki halkın ufukta seçmeye başladığı iki gemi çok geçmeden karşılarına dikilmişti. Yavuz ve Midilli’nin pruva direklerinden Alman İmparatorluk sancağı indirilmişti.

Mürettebat, Türk halkının gözyaşları önünde geminin açık gökyüzüne metrelerce yükselen direğine şanlı, kan kırmızısı sancağı toka etmişti. Bando takımları halkın kalbine dokunan marşları gürletmeye, halk da hep bir ağızdan anlaşmışçasına eşlik etmeye başlamıştı. Sancağı toka eden personelin ipe her asılışında sancak bir adım daha göğe uzanıyor, sancağın her uzanışında halk da inleyerek kalplerindeki coşkunun derinlere saplanmasını hissediyordu. Şunun şurasında bir hafta kadar bekledikleri fakat Akdeniz’deki kovalamacayı anbean takip ettikleri gemiler İstanbul’un nazlı sularındaydılar. Yüzlerce yıl atalarımızın kadırga ve kalyonlarını sefer öncesi önünde demirletip binlerce levent ile deryayı ve Payitaht’ı selamladıkları Topkapı önlerindeydiler…

5 / 10

Yavuz ve Midilli, halkın coşku dolu çığlık ve mutluluk dolu gözyaşlarına karşılık endamını sergileyen bir kısrak misali Kadıköy-Sarayburnu arasında üç kez gidip gelmişlerdi. Halk, özlemle bekledikleri gemilerini bu sayede yakından tanıma, hafızalarına ilmek ilmek işleme fırsatı bulabilmiş, belki de biraz rahatlayabilmişlerdi.

Aradan yıllar geçecek, bilhassa 1. Dünya Savaşı’nda nice önemli görevler üstlenerek hem Osmanlı İmparatorluğu hem Türkiye Cumhuriyeti’ne hizmet edecekti. Halkın sevgilisi Yavuz seferden sefere, muharebeden muharebeye tutuşacak, kah vurulmak üzereyken İstanbul’a dönecek kah İstinye limanında unutulmuş bir safkan gibi bekletilecekti belki. Ulu Önder Gazi Paşa’nın naaşını İstanbul’dan İzmit’e taşımak şerefine dahi o erecekti. Fakat herşeye rağmen dolu dolu bir kariyer yapacaktı.

Kahreden Son!

Türk toplumunun yıllarca uzak diyarlara hüküm veren kudretli bir imparatorluğun parçası olmanın sağladığı özgüven, donanma ve devletin gücü arasındaki doğru orantıyı fark etmesini sağlamıştı.  Donanmanın, geleceğin şekillendirilmesinde ne kadar önemli olduğunu, sanayi devriminden sonra ne denli caydırıcı bir diplomasi unsuru olduğunu vücudunun her karışına kadar idrak etmişti. İstanbul’un fethinden itibaren nicel ve nitel anlamda üstün bir donanmaya sahip devletin vatandaşları olarak donanmayı hayli benimsemiş, öyle ki donanmanın şanlı zaferleriyle övünç duymuş, bütünüyle yok edildiği günlerde de kahrolmuşlardı. Hatta bırakın donanmayı özel olarak gemilere karşı ilgi ve muhabbet beslemişlerdi de. Bu serinin başlama nedeni olan efsanevi Mahmudiye Kalyonu Türk toplumu için bambaşka bir yere sahipti. “Veli”, “Gazi”, “Hazreti” Mahmudiye olarak anarak sevgilerine vücut bulmuşlardı.

Bu gemilerden bir diğeri de Yavuz olacaktı. Yavuz özellikle 1. Dünya Savaşı’nda katıldığı muharebelerle, giriştiği amansız çatışmalar ve kazandırdıklarıyla Türk milletinin gönlünü fethetmişti. Yediden yetmişe her Türk evladı Yavuz’u bilir, severdi. Hatta ben bu yazıyı hazırlarken büyükannemden Yavuz’u dinlemekteyim. Hiç tanışamadığım rahmetli dedemin Nusret Mayın Gemisinde askerlik yaptığını ve görevlendirmeyle Yavuz’a dahi çıkarak bu ihtişamlı gemiyi hizmetten çıkartılmadan bir sene evvel tecrübe ettiğini öğrenmiş bulunuyorum. Goeben’e, Yavuz’a görevlendirilip bu ülkeye hizmet eden dedem Ali KÜÇÜK ve diğer tüm mürettebatın ruhu şad olsun.

Yavuz böylesine bir gemiydi işte. Belki pek kıymetli okuyucum bu yazıyı uzunluğundan mütevellit sıkılarak yahut atlayarak okumuş olabilir ancak Yavuz birkaç sayfada anlatılabilecek daha doğrusu hissedilebilecek bir gemi değildi. Yavuz bambaşkaydı, ruhu, kalbi ve Türk’e karşı hisleri olmalıydı muhakkak.

Bütün bu sevgiye, ilgiye ve yaşanmışlıklara rağmen her nasılsa Türk donanmasında neredeyse her geminin başına gelen felaketi yaşamıştı. Mahmudiye’yi üç kuruşluk hurda için parçalattığımız gibi Yavuz gibi bir efsaneyi de hurdaya ayırmıştık. Evet Yavuz, nam-ı diğer Goeben 1950 yılında Türk Deniz Kuvvetlerinin envanterinden çıkartılarak hizmetten ayrılmıştı. Yetmemiş, tüm emeğe ve maceraya ihanet edilerek aradan geçen süre sonrasında 1973 yılında hurdaya ayrılmıştı. Kocaeli’de ikamet eden yaşlıca akrabalarımdan da dinlediğim üzere Yavuz marşlarla, şarkılarla İzmit Körfezine, Gölcük tersanesine getirilmişti. Koca Yavuz parça parça ayrılmıştı.

7 / 8

Numunelik birkaç parçası ayrılarak İstanbul Deniz Müzesi, İzmit Gayret Müzesi, Heybeliada Deniz Lisesi ve Donanma Komutanlığı bahçesi gibi bazı yerlere koyulmuştu. Yavuz’un hatıra kalan sadece birkaç dilimdi.

Yavuz’dan bize kalan bazı parçalar bulunmaktadır.

8 / 9

Türk tarihinde önemli bir yeri olan, lise döneminde tarih derslerinde muhakkak her öğrenicinin işittiği, adına aşina olduğu Goeben ve Breslau/Yavuz ve Midilli gemilerinin dillere destan gelişini bu satırlarla tamamlamış bulunuyoruz. Sabırla okuduğunuz için minnettarım, yorum ve eleştirilerinizi, daha da önemlisi Yavuz ile ilgili ekleyeceklerinizi yorumlarda belirtmenizi istirham ederim. Bu yazıyı hazırlarken yerli ve yabancı birçok eserden faydalandım. Fakat özellikle eserinden istifade ettiğim Özer ÖNER ve yazının her aşamasında desteğini esirgemeyen dostum Eshab YALÇIN’a teşekkürlerimi sunarım.

https://www.youtube.com/watch?v=DxnaUiHUe6c
ARA GÜLER tarafından imal edilip zamanıyla yayını yasaklanan Bir Kahramanın Sonu belgeselinde Yavuz’un sökümüne dair video kayıtlarını izleyebilirsiniz.
TSK Armoni Mızıkası/Yavuz Marşı

Donanmalar Çarpışıyor serisinin bir sonraki bölümünde 1. Dünya Savaşında Osmanlı Donanmasının yerini konu alacağız. Bu bölümde elbette Yavuz’un da yeri olacaktır. Bir sonraki yazıda görüşene dek kendinize iyi davranın.

Tarık KÜÇÜK

Bu Yazıyı Paylaş
Sınıf öğretmeni olarak nice minik kalbe Türk milliyetçiliğini ve vatanseverliğini işleme, bunun yanında bilim-teknoloji iştahı kazandırma çabasındayım. Hem Tarih hem teknolojiye meraklıyım. Bilhassa Askeri teknoloji ve Savunma sanayi üzerine organizasyonlara katılıp firmalar ile çalışmalar yürüterek Türk Savunma Sanayi çorbasına az da olsa tuz katma gayesi içindeyim.
Yorum yap

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Exit mobile version