Donanmalar Çarpışıyor 14: Balkan Savaşında Türk Donanmasının Karnesi!

29 Dk. Okuma Süresi

Kıymetli Turkısh Defence Agency okuyucuları. Serinin bu bölümünde Osmanlı İmparatorluğunun savaşlarla kavrulduğu döneme gelip Balkan savaşlarını işleyeceğiz. Sultan 2. Abdülhamid döneminde çürümeye terk edilen ve güncel teknolojiye dayanarak tekrar kurulmaya çalışılan Osmanlı donanması Balkan savaşlarında neler yapmıştı? Gerçekleştirilen harekatların öykülerini ve donanmanın durumunu bu yazıda bulacaksınız. İyi okumalar dilerim.

Seriyi kronolojik olarak okumanızda fayda görüyorum, diğer yazılara erişim için;

  1. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 1:  Deryada Hilal Taktiği/ Koyun Adaları Savaşı!
  2. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 2: Gölgede Kalmış Müthiş Zafer, Sapienza!
  3. Yazı-> Donanmalar Çarpışıyor 3: Barbaros Preveze’de Haçlı Avında!
  4. Yazı-> Donanmalar Çarpışıyor 4: Türklerin Akdeniz’de Son Zaferi, Cerbe!
  5. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 5: İnebahtı Faciasının Görünmeyen Yüzü
  6. Yazı –>Donanmalar Çarpışıyor 6: Yarı Ölü Mezamorta Paşa’nın 8 Zaferi!
  7. Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 7: Osmanlı Donanması Çeşme’de Yok Oluyor!
  8. Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 8: Osmanlı Donanması İntikam Arıyor!
  9. Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 9: Türk Donanması Navarin’de Katlediliyor!
  10. Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 10: Mahmudiye Efsanesi Doğuyor!
  11. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 11: Sinop Baskını ve Rus Kalleşliği!
  12. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 12: Abdülaziz’in Donanma Enkazı!
  13. Yazı-> Donanmalar Çarpışıyor 13: Gemileri Çürütmek yahut Yeniden Var Etmek!
  14. Yazı-> Donanmalar Çarpışıyor 14: Balkan Savaşında Türk Donanmasının Karnesi!

20. yüzyıla girildiğinde uluslararası arenanın suyu 1800’lü yılların sonlarındaki sıcaklığından hiç bir şey kaybetmemiş, aksine daha da ısınmıştı. Osmanlı İmparatorluğu cihetindeyse koca devlet alenen görülüyordu ki koşar adım sonuna doğru ilerliyordu. 20. Yüzyılın daha ilk yıllarında Osmanlı siyasi sahası karışmış ve 31 Mart Vakası gerçekleşmiş, 2. Abdülhamid tahttan indirilmişti. Abdülhamid’in politikasının aksine İttihat ve Terakki grubu ısrarla, iştahla savaşma yanlısıydı. Elbette bu arzunun sebebi İmparatorluğu eski gücüne kavuşturmak, kaybedilenleri geri almaktı. Bu politikayı kaçınılmaz kılan unsurlardan biri de İmparatorluk topraklarının birer birer kaybediliyor olmasıydı. Bu topraklardan biri de Trablusgarp idi.

İtalya, neredeyse her gelişmiş Avrupa ülkesi gibi sömürgecilik yarışına kapılmış ve yayılmacılık arzusuyla Trablusgarp’ı işgal etmişti. Ne var ki Akdeniz’in Avrupa ülkelerinin, bilhassa Mısır’ı sömürgeleştiren İngiltere’nin donanmasıyla doluşmasından ötürü Osmanlı İmparatorluğu bölgeye denizden ve karadan destek vermemişti. Osmanlı donanması Trablusgarp için birkaç küçük girişim dışında harekat düzenleyememişti.

Trablusgarp savaşı tüm hızıyla devam ederken bir olay patlak vermişti ki Osmanlı’nın eli kolu bağlanmış, İtalya ile anlaşma yapmak zorunda kalmıştı. Balkan Savaşı!

Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğunun Trablusgarp ve diğer cephelerde savaşta olmasını fırsat bilen ve Osmanlının pek de iyi bir performans sergilememesinden cesaret alan Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ Krallıkları Osmanlı İmparatorluğuna savaş ilan etmişti. Bu hazin savaş birkaç paragraf ile geçiştirilemeyecek kadar önemli ve zor bir savaştı fakat bu yazının konusu dışında kalmaktadır. Biz yazının bu aşamasında Balkan savaşı içerisinde yaşanmış deniz muharebelerini konu alacağız.

Varna Deniz Muharebesi (21 Kasım 1912)

TARAFLAR
Osmanlı İmparatorluğuBulgaristan Krallığı
Hüseyin Rauf BeyDimitar Dobrev
GÜÇLER ve KAYIPLAR
1 Kruvazör (Hamidiye)
1 Muhrip
1 Torpido botu
Draçki Torpido botu
Letyaşi Torpido botu
Stroki Torpido botu
Simeli Torpido botu
Hamidiye Kruvazörü ağır hasar gördü 8 Ölü 30 Yaralı1 Yaralı

Savaşta kuvvetler çarpışırken donanmalar da aktif görevlere katılarak kuvvetleri desteklemekte kullanıldılar. Bu dönemde Bulgar Krallığına ait başta 726 tonluk Nadedja torpido botu olmak üzere toplam 7 torpido bot vardı. Bu kuvvet, bilhassa Karadeniz’de bulunan su yollarını kendileri için güvenli tutmak ve Rusya ile aralarındaki kanalı güvenli hale getirmekle mükellefti. Bu amaç doğrultusunda çoğunlukla Osmanlı’nın bölge ile İstanbul arasında gidip gelen nakliye gemilerine saldırmakta ve bölgede Osmanlı muhripleriyle de çatışarak bölgeye hakim olmaya gayret etmekteydi.

Osmanlı cihetindeyse Balkanlarda zor durumda olan kara gücüne destek olmak önemli bir misyondu. Donanma, yer yer kara kuvvetlerine top desteği sağlamaktaydı. Bunun dışında yerine getirilmesi gereken en önemli görev bölgeye gidip gelen ticaret ve nakliye filolarını korumaktı. Bu gemiler kara kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu ikmal hattını oluşturarak hem Osmanlı’nın tutunabilmesine hem de güvenle geri çekilebilmesine destek olmaktaydı.

19 Kasım günü Osmanlı bahriye nezaretinin Bulgar deniz gücünün Osmanlıya ait bir ikmal gemisine çıkacağı istihbaratı alması üzerine çalışmalar başlatıldı. O günlerde Mithatpaşa ve Akdeniz gemileri Köstence limanına, Köstence limanındaki Kızılırmak gemisi de İstanbul’a hareket edecekti. Bu gemilere koruma vazifesi icra etmesi için Berk-i Satvet torpido kruvazörü görevlendirilmişti. Akabinde yalnızca gemilerin korunmasının taşıma su ile değirmen çevirmek olduğuna kanaat getirilerek Bulgar deniz kuvvetlerinin üs olarak kullandığı Varna limanının zaptedilmesine karar vermişti. Bu karar neticesinde Hamidiye kruvazörü, Basra ve Yarhisar muhripleri görevlendirilmişti. Gemilerin göreve çıkmasına yakın Basra muhribi arızalanmış ve yerini Berkefşan torpido botu almıştı. Gemilerin görev tanımı ikmal gemilerinin korunması, fırsat bulunursa Bulgar gemilerinin imha edilmesiydi.

Rauf Bey (Orbay) komutasındaki Hamidiye kruvazörü kol lideri olarak yanında Yarhisar torpido botu olduğu halde 20 Kasım günü saat 09.00’da Karadeniz’e açıldı. Bu anda arızalanan Berkefşan da arızasının onarımının ardından saat 13.00’te filoya katıldı. Saat 16.50’de Hamidiye’de yapılan toplantıda Ön Yüzbaşı Rauf Bey Yarhisar torpido botuna Varna’nın 8 deniz mili (14.8km) güneyindeki Kamçık ağzında pozisyon almasını, Berkefşan’a ise Varna’nın 8 deniz mili kuzeyindeki Çengene kayalıkları mevkiinde pozisyon almasını emretmişti. Bu gemileri, Bulgar torpido botlarının limana giriş çıkışını kontrol etmek, taarruz ve derhal Hamidiye’ye raporlamakla görevlendirilmişti.

20 Kasım gecesi gemiler pozisyonlarını almıştı. 21 Kasım’a girileli 40 dakika kadar geçmişken Hamidiye kruvazörü Varna’nın 15 deniz mili (27 km)(Bulgar kaynaklarına göre 32 mil) açığında 10 deniz mili süratle hareket halindeydi. Tam o anda Yüzbaşı Hasan Bey idare kompartımanından iki teknenin siluetini tespit etmiş, bu gemilerin kimliğini tespit etmeye girişmişti Bu anda gemilerden birinin bacasından yansıyan ateş ışığı fişek zannedilince gemilere parola sorulmuştu.

Hamidiye kruvazörüne yaklaşmakta olan iki Bulgar torpido botu Letyaşi ve Smeli 00.30’da Hamidiye’yi tespit etmiş fakat ışıldakların yakılmamış olmasından ötürü nakliye teknesi zannederek yaklaşmışlardı. Hamidiye’nin parola sormasıyla bunun bir savaş gemisi olduğunu anlamışlardı. Birkaç dakika sonra Bulgar torpido botlarının komutanı Dimitar DOBREV ateş emri vermişti. Eş zamanlı olarak Hamidiye de parola sorgusuna cevap alamayınca geminin burnundaki 150mm, iskele omuzluktaki 120mm ve sancaktaki 47mm’lik toplarıyla karartı istikametini dövmeye başlamıştı.

Leytaşi ve Simeli Hamidiye’ye doğru ilerlerken Letyaşi Hamidiye’ye bir torpido ateşlemiş fakat isabet kaydedememişti. Bu esnada derhal geri dönerek hızla uzaklaşmaya koyulmuştu. Simeli, Stroki ve en sonda Draçki kol düzeninde Letyaşi’nin izinden Hamidiye’ye doğru ilerlemiş ve sırayla atışlarını yapıp geri dönmeye başlamışlardı. Salvo atışlar yaparak 16 adet 150mm, 75 adet 120mm, 70 adet 47mm top ateşleyen Hamidiye de isabet kaydetmeyi başarmıştı. Bu esnada Simeli, Hamidiye’den açılan ateşle isabet almış ve dümen sistemi kullanılmaz hale gelmişti. Daireler çizmeye başlayan Simeli arkasındaki Stroki’nin görüşünden çıkmış, akabinde mürettebatı manuel dümen sistemine geçerek gemiyi bölgeden çıkartmıştı.

Stroki’den sonra son Bulgar gemisi Draçki de gemiye neredeyse 50 metre mesafeden torpilini ateşlemiş ve derhal kaçış rotasına girmişti. Toplamda bütün torpido botlardan torpil atılmış, son gemi olan Draçki’nin subayı Georgi Kupov’un attığı torpil Hamidiye’yi pruvanın sancak (Sağ Ön) tarafından vurmayı başarmıştı. Draçki de kaçmaya koyulmuşken Hamidiye’nin pruvasında muazzam bir patlama meydana gelmiş, gece karanlığı bir anlığına aydınlanmış ve büyük bir su sütunu havaya yükselmişti.

Hamidiye’nin sancak omuzlukta kaydedilen isabetin ardından barut gazının basıncıyla iskele bordasında da hasar meydana gelmişti. Ateşçi takımdan 8 denizci ölmüş 30’u yaralanmıştı. Bu esnada uzaklaşmış olduğundan Hamidiye’yi vurduklarını farketmeyen Bulgar torpido botlarının lideri Letyaşi Varna’ya doğru çekilmiş, ardından işaret fişeği ateşleyip diğer 3 gemiyi bulunduğu bölgeye çağırarak bölgeden uzaklaşmıştı. Hamidiye’den açılan ateş sonucunda Letyaşi darbe almamıştı. Stroki isabet almış, yangın çıkması sonucu iskele baş omuzluk kullanılmaz hale gelmişti. Draçki’ye isabet eden top, mermi filikasını yok etmiş, güvertesinde bir gedik açarak buhar borusunu parçalamıştı. Simeli’ye gelince dümen sistemi tahrip olan Simeli’nin ayrıca ön kazanı hasar görmüş, buhar borusu patlamış ve topçu yardımcısı yaralanmıştı. Bununla birlikte Letyaşi’den atılan o fişeği gören yalnızca Bulgar gemileri değildi. Berkefşan bölgeye intikal etmişti.

Berkefşan saat 01.15’te Bulgar torpido botları Simeli, Stroki ve Draçki ile rastlaşmıştı. Berkefşan derhal torpidobotlara taarruz etmiş ve her iki bordadan da ateş açmıştı. Ardından torpido botlar sahile geri çekilmiş, Berkefşan da Hamidiye rotasına devam etmişti. Hamidiye’ye verdiği raporda her ne kadar bir top isabet ettirdiğini bildirse de Bulgar Torpidobotları bu çatışmadan hasar almamışlardı.

Hamidiye çokça su almıştı. Burun kısmı suya gömülmüş, ana mühimmat deposu ve kömürlük suyla dolmuştu. Bu sırada gemi sancağa yatmaya başlamış fakat iskele sintinelerine su alınarak dengelenmişti. Personelin başarılı ve koordineli çalışmaları, geminin pompalarının düzgün çalışması sebebiyle gemi kurtarılmış fakat normalde 22 deniz mili olan maksimum hızı 5 deniz miline düşmüştü. Hamidiye bu halde göreve devam edemeyeceğinden İstanbul istikametine koyulmuştu. Bölgeyi Berkefşan ve Yarhisar gemilerine bırakmış, bu gemilerin yetersiz geleceği fikriyle onlara destek olarak Berk-i Satvet gemisini de bölgeye çağırmıştı. Kalan gemilere Bulgar torpido botlarını batırma talimatı verilse de bu üç gemi Bulgar gemileriyle tesadüf edemeyip fırtına başlamasından dolayı geri gelmişlerdi. Hamidiye İstanbul’a dönerken Turgut Reis ile karşılaşmış, Turgut Reis’ten Hamidiye’ye bir işkampavye (motorbot)ve bir grup asker nakledilmiş, gönderilen römorkör ile Haliç’te kuru havuza çekilmişti.

(Hamidiye pruvasından su almış halde ilerliyor)

Bu küçük çaplı muharebe Bulgar Krallığı’nın hanesine o döneme kadarki en büyük başarı olarak yazılmıştı. Rusya ile aralarındaki suyolu açık tutulabilmişti.

1’nci İmroz Deniz Muharebesi (16 Aralık 1912)

TARAFLAR
Osmanlı İmparatorluğuYunanistan Krallığı
Albay Ramiz BeyTuğamiral Pavlos Kunduriotis
GÜÇLER ve KAYIPLAR
2 Ön Dretnot (Barbaros Hayreddin,Turgut Reis)
2 Zırhlı Korver (Asar-ı Tevfik,Mesudiye)
1 Kruvazör (Mecidiye)
4 Muhrip (Muavenet-i Milliye, Yadigar-ı Millet, Taşoz, Basra)
1 Zırhlı Kruvazör (Averof)
3 Hydra sınıfı zırhlı (Hydra, Spetsai, Psara)
4 Muhrip (Aetos, Yeraks, Panthir, Leon)
1/5 ölü, 7 yaralı Barbaros Hayreddin hasar aldı1 ölü, 1/7 yaralı Averof hasar aldı Spetsai hasar aldı Hydra hasar aldı

Balkan savaşları devam ederken deniz üstünde muharebeler yaşanmaya da devam etmekteydi. Osmanlı Donanmasının içler acısı hali düşmanların iştahını kabartmıştı. Başta Osmanlı Donanmasının daha evvelden 1897’de gerçekleştirmeye kalktığı fakat gemilerin bakımsızlıktan kazan patlatıp Marmara’dan çıkamadığı Osmanlı-Yunan savaşındaki harekat, sonrasında Varna deniz muharebesi gibi başarısızlıklar Yunanistan’ı cesaretlendirmişti. Bu dönemde Yunan donanması adına harika bir de gelişme olmuştu. İtalya’da inşa edilen bir savaş gemisi vardı. Modern, güncel teknolojiye sahip, dönemin en güçlü toplarıyla donatılmış ve tek başına dahi bir filotillaya denk sayılabilecek bir gemi. Siparişçinin vazgeçmesi üzerine Osmanlı’nın tebaasından dahi yardım toplayarak satın almaya çalıştığı, kedinin ciğere baktığı gibi bakılan bir gemi. Elbette Osmanlı parayı denkleştiremeyip gemiyi alamamış ve gemi aslen Rum olan Mısırlı Georgios AVEROFF isimli iş adamı tarafından satın alınarak Yunan donanmasına bağışlanmıştı. Yunan donanması da gemiye o meşhur ismi vermişti, Georgios AVEROF!

Bu gemi, uzun zaman Osmanlı donanmasını ürkütmeye yetmişti. Ve tabi Osmanlı ile tanışması alım töreni ile değil 1. İmroz deniz muharebesiyle olmuştu.

Yunanistan, Averof faktörünün de etkisiyle iyice cesaretlenmiş, Osmanlı Donanmasına karşı Çanakkale Boğazını abluka altına almıştı. Bu abluka ile hem Osmanlı kuvvetleri Balkan Savaşında desteksiz bırakılacak hem ikmal hattı kesilecekti. Bununla birlikte Osmanlılar Ege’ye açılamazken adalar bir bir ele geçirilebilecekti. Osmanlı ise, Karadeniz’de bulunan gemileri bu bölgeye çekerek ablukayı yarmayı planlamıştı. Bu planın altında birden fazla etken vardı. Öncelikle abluka yarılarak tekrar Adalar denizine geçilecekti. Sonrasında Ege adaları korunacak, Balkan savaşıyla meşgul olan kuvvetler desteklenecek ve ikmal hattı sağlanacaktı. Bütün bunlardan daha da önemlisi fırsat bulunursa Yunan donanmasına sert bir darbe vurularak Osmanlı kuvvet ve tebaasının yerle yeksan olmuş morali yerine getirilecekti.

Tarihler 15 Aralık’ı gösterdiğinde Yunan kuvvetleri ikiye bölünmüş, destek gemileri Bozcaada’ya kömür ikmaline gönderilmişken muharip filo İmroz’un kuzeyinde demirleyerek Çanakkale Boğazının girişini gözlemeye koyulmuştu. 16 Aralık gününün 06.00 sularında Yunan filosu başta Averoff, ardında sırasıyla Spetsai, Hydra ve Psara olmak üzere onları destekleyen Leon, Panthir, Aetos ve Yeraks ile birlikte güneye doğru ilerlemeye başlamıştı. Karşı cephede Osmanlı filosunda ise saat 7.00’da Hüseyin Rauf Bey (Orbay) komutasında 1. Muhrip tümen harekete geçmişti. Bu tümen Berk-i Satvet torpido kruvazörü, Yadigar-ı Millet, Muavenet-i Milliye, Taşoz ve Basra Muhriplerinden oluşmaktaydı. Birinci tümenden 5 dakika sonra Yarbay Hakkı Eşref komutasında ikinci tümen de harekete geçmişti. İkinci tümen de Mecidiye Kruvazörü, Numune-i Hamiyet, Gayret-i Vataniye ve Yarhisar muhriplerinden oluşmaktaydı. Bu esnada Basra muhribi motor arızası sebebiyle 3. Tümene kalmıştı. Bu aşamada Albay Ramiz komutasındaki ana güç de boğazdan dışarı açılmaktaydı.

Yoğun sis sebebiyle Yunan ve Türk güçlerinden düşmanı önce Yunan filosunu 12 bin metreden tespit eden Türk 1. Muhrip tümeni olmuştu. Derhal geri dönerek Albay Ramiz’e rapor verilmişti. Neredeyse eş zamanlı olarak yunan devriye gemisi Velos da tespit ettiği Türk gemilerini Averoff’a bildirmişti. Yunan Amiral Kunduriotis sisin açılmasıyla birlikte Mecidiye kruvazörüyle temas sağlamıştı. İkinci tümene ait bu geminin bölgede olmasından diğer Osmanlı gemilerinin de boğazdan çıktığı kanısına varan amiral, Reşit Paşa hastane gemisini de tespit edince bu kanıya emin olmuştu. Bu gelişmelerin üzerine Yunan amiral derhal Bozcaada’ya ilerleyen destek kuvvetlerini çağırmıştı.

Albay Ramiz önce 09.20’de güneybatı yönünde ilerlerken 09.35’de su altı saldırısı için tayfasına hazırlık emri verip filoyu kuzey batı yönüne çevirmiş ve gemilerin hızını 10 mile çıkartarak boğazdan daha da açmaya başlamıştı. Türk gemilerinin kuzeye dönmesiyle birlikte Yunan filosu da kuzeye yönelmişti. Her iki donanmanın da gemileri birbirlerine paralel vaziyette kuzeye doğru ilerlerken 1. Tümen komutanı Hüseyin Rauf Bey raporunda Yunan filosunun Türk gemilerine T geçişi yapmak için Türk filosunun önüne çıkacağına da yer verip ikaz etmişti. Fakat Albay Ramiz kıyıda bulunan 240mm’lik Orhaniye tabyalarının buna engel olacağını öne sürerek bu ikazı dikkate almamıştı.

Averoff ile Barbaros Hayreddin arasındaki mesafe 9 bin metre idi. Barbaros Hayreddin zırhlısı derhal göndere ateşe başla emrini veren sancağı toka ederek 09.39’da ilk ateşi açmıştı. Averoff, Barbaros Hayreddin’in pruvasındaki 4 adet 280mm’lik topla dövülmeye başlamıştı. Barbaros ateşe başladıktan kısa bir süre sonra Turgut Reis zırhlısı da bölgeye gelmiş ve toplarını Averoff üzerinde yoğunlaştırmıştı. Barbaros ve Turgut Reis zırhlıları Averoff ile boğuşurken arkada kalan Mesudiye ve Asar-ı Tevfik gemileri de bölgeye gelmiş, Mesudiye dümen arızası sebebiyle 500 metre kadar yunan hattına yaklaşmıştı. Arızanın giderilmesi ve Türk filosunun Mesudiye’nin yetişmesi için 6 deniz mili hıza düşmesiyle birlikte Mesudiye, 3. Sırayı alan Asar-ı Tevfik’in arkasına yerleşerek ateşe başlamıştı. Bu aksaklık, Türk gemilerinin arkadan Averoff’a desteğe gelmekte olan Yunan Hydra sınıfı gemilere T geçişi yaparak ateş üstünlüğünü ele geçirmesi fırsatını yok etmişti.

Türk gemilerinin tamamı ateşini Averoff’un üzerine yoğunlaştırmışken Averoff da tüm silahlarıyla Barbaros Hayreddin’i batırma gayretindeydi. Barbaros Hayreddin gemisi aslen Averoff’a denk değildi. O dönem 18 yaşında olan Barbaros, 1905 yılında Almanya’dan ikinci el olarak alınmıştı. Averoff Barbaros’a 234mm’lik topuyla dakikada 3 ateş yapabiliyorken Barbaros Averof’a 280mm’lik top başına 3 dakikada bir ateş yapabiliyordu.

Türk filosunu yavaşlatarak fırsat kaçırmasına sebep olan Mesudiye Averoff’a ilk isabeti sağlamıştı. Averoff’un bacasını 234mm’lik topuyla vurarak 1 yunan askerini öldürmüş, 6 yunan askerini de yaralamıştı. Karşılıklı ateşler devam ederken bu sefer de Barbaros Hayreddin’in 280mm’lik toplarından ateşlenen bir mermi Averoff’un iskele baş omuzlukta bulunan (Sol-Ön) 190mm’lik silah taretine isabet etmişti. Bu taretten yükselen siyah duman ve taretin devam eden ateşte susmasıyla Türk amiralleri bu tareti vurarak devre dışı bıraktıklarını anlamışlardı.

Yunan amiral Kunduriotis, Osmanlı filosunu uzak mesafeden alt edemeyeceğini anlamıştı, strateji değişikliğine gitmişti. Elbette Averof gibi yeni, güçlü ve hızlı bir geminin kumandanlığını yapan Amiral Kunduriotis arkasında sıralanmış Hydra sınıfı gemilerin hızından tatmin olmamış, hızını 20 knot’a çıkartarak onlardan ayrılmıştı. Bu manevranın tek amacı hızla Osmanlı filosunun önüne geçmekti. Böylece daha ileride önlerini keserek T manevrası denilen pozisyona geçerek Osmanlı filosunu tüm toplarıyla dövme fırsatını yakalayacaktı. Bu, Yunan amiralin yapabileceği en doğru hamle olmuştu. T manevrası, tam ismiyle Tau manevrası, Japon amiral Togo tarafından Rus-Japon savaşında Tsushima muharebesinde uygulanmış ve o dönem zırhlı gemileri için başarılı bir deniz taktiği kabul edilmişti.

(Üstteki gemi alttaki düşmanına T geçişi yaparak yeşil ile boyanan 4 ana bataryasının tamamıyla ateş edebilmektedir. Alttaki gemi ise kırmızı ile boyanan bataryalarını kullanamayarak dezavantajlı pozisyona düşmektedir.)

Averof, Osmanlı filosunun önüne dikilmişken ok formasyonunda ilerleyen Osmanlı filosunun koçbaşı olarak en önde ilerleyen Barbaros Hayreddin ve Turgut reis gemileri arka arkaya ilerlemiş, Barbaros pruvasında Averoff’u görmüştü.

Yunan amiral amacına ulaşmış ve Barbaros Hayreddin zırhlısı ile arasında 5 bin metre mesafe kalmıştı. Bu sırada geride kalan Yunan muhripleri de bölgeye gelebilmiş, Osmanlı gemileri hem Averoff hemde Hydra sınıfı muhripleri ateş altına almak zorunda kalmıştı. Bu esnada yunan muhriplerinden toplar ateşlenmeye başlamış ve ateşlenen 190mmlik humbara mermisi Barbaros Hayreddin’in iskele (Sol) bordasındaki zırhı yarıp güvertede patlamıştı. Buhar borularından biri patlamış, yangın çıkmış ve bir asker ölmüştü. Hemen akabinde Barbaros’un çanaklığına isabet eden diğer bir mermi de mesafe ölçerini yok etmiş, bir eri de yaralamıştı.

Saat 10.07’de Türk gemileri 10 deniz mili hızla kuzeye ilerlemekteydi. Averoff, Barbaros’a 3 bin metre mesafedeydi. Diğer yunan gemileri de Barbaros’un 7 bin metre iskele mesafesindeydi. Kalan Türk muhripleri de Barbaros’un bin metre arkasındayken Albay Ramiz gidişatın açık olmadığına kanaat getirip Averoff’tan atılan torpilin Barbaros’un pruvasını ıska geçtiğinin rapor edilmesi üzerine 10.20’de gemilere oldukları yerde 16 kerte sancağa dönme talimatı vermişti. Gemiler 5 dakika içinde 180 derece döndüklerinde bütün topların tekrar optimize edilmesi gerekmişti. Buna rağmen Barbaros’tan ateşlenen üç top mermisi Averoff’un güverte zırhını çatlatmış, köprü üstüne hasar vermiş ve iskele baş omuzlukta da zırhsız bir bölgeye girmişti.

Averoff hazır vurulmuşken derhal ani bir torpil saldırısı yapılması gerekmişti fakat torpido personeline verilen gündüz gözüyle torpil saldırısı yapılmaması talimatı üzerine saldırı gerçekleşmemişti. Osmanlı gemilerinin ters istikamete dönmesiyle birlikte gemiler Çanakkale boğazına doğru hareketlenmişti. Bu durum içinde Yunan amiral Kunduriotis de devam etmeme kararı alarak gerideki Hydra sınıfı muhriplere katılmış, 10.50’de ateş kesme flaması çekerek Mondros’a doğru hareketlenmişti. Yunan filosunun geriye dönmesiyle birlikte 11.05’te Osmanlı filosunda kayda değer bir hasar olmadığı rapor edilmiş, tekrar yunan filosunun peşine düşülmesi kararlaştırılmış fakat Mesudiye ve Asar-ı Tevfik’in 8 deniz milinden hızlı gidememesinden ötürü vazgeçilerek geri dönülmüştü.

Bu muharebede taraflar birbirlerine kritik hasar verememişti. Her iki tarafın da zafer ilan etmesine karşın sonuçsuz kalan bu muharebeden sonra Yunan Krallığı Ege’de üstünlüğünü korumuş, Osmanlı ise Çanakkale Boğazındaki ablukayı yarmayı başaramamıştı. Aslına bakılırsa Osmanlı, Averoff faktörü varken Yunan donanmasını alt edemeyeceğini idrak etmişti.

Mondros Deniz Muharebesi (18 Ocak 1913)

İmroz Deniz muharebesinde her iki tarafın da birbirlerini tartmasına karşılık manevraların amacına ulaşamaması, her iki tarafın da filolarında yeni bir harekata mani tahribat meydana gelmediğinden yeni bir muharebe kaçınılmaz olmuştu. Osmanlı kuvvetlerini bu faktörlerin üzerine yeni bir çatışmaya iten çok kuvvetli bir sebep daha vardı. Bulgaristan Krallığı balkanlarda Osmanlı kuvvetlerini mağlup etmişti. Bu mağlubiyet, Türk kara kuvvetleri ile bağlantının kopmasıyla neticelenmişti.

(1- Averoff 2- Barbaros Hayreddin 3- Turgut Reis 4- Mecidiye 5- Mesudiye)

Türk hükümeti, derhal bu kuvvetlere ulaşmanın bir yolunu aramaya koyulmuştu. Uygulanabilecek yegane çare elbette Çanakkale Boğazındaki Yunan ablukasını kırmak ve donanma ile Ege denizi üzerinden irtibat sağlamaktı. Bu çerçevede planlar yapılmıştı…

Bu yöntemin önünde bulunan çok büyük bir engel vardı. Söz konusu engel elbette Averoff’tan başkası değildi. İmroz muharebesinde anlaşılmıştı ki Averoff unsuru varken Yunan donanmasının alt edilemeyeceği gayet net anlaşılmıştı. Organize edilen yeni muharebenin tasarının direkleri de elbette Averoff’un devre dışı bırakılması üzerine dikilmişti.

Plana göre, Osmanlı filosundan evvel Rauf Bey (Orbay) kumanda ettiği Hamidiye Kruvazörü ile gece karanlığında gizlice Yunan devriye gemilerinden sıyrılarak adalar denizine (Ege) açılacak, akabinde yunan ticaret gemilerinden yakalayabildiklerini batırıp limanları bombalayacaktı. Bu suretle Yunan hükümeti derhal Averoff’u anakaranın güvenliğini sağlamak için geri çağıracaktı. Averoff’un bölgeden ayrıldığı sırada da Osmanlı filosu hareket ederek Yunan filosunu imha edecek ve abluka kırılacaktı.

Hızır Hayreddin Paşa’nın meşhur Barbaros sancağı adını taşıyan zırhlının direğine toka edilmesiyle Harekat uygulamaya geçmişti. Hamidiye, 13/14 Ocak 1913 gecesi motorlarını çalıştırıp tüm ışıldaklarını karartarak Çanakkale boğazından çıkmış, Yunan devriye gemilerini atlatarak güneye ilerlemişti. Hamidiye’nin uyguladığı bu harekat tarihe “Akın Harekatı” olarak geçmişti ve elbette sadece Çanakkale boğazının önünü açmaktan ibaret değildi. (Yazının devamında akın harekatı da anlatılacaktır.) Hamidiye, epey güneye inmiş, Sire (Siros) adası sularında bir ticari gemisi olup silahlandırılarak Yunan donanmasına hizmet veren Makedonya isimli yardımcı kruvazörü batırmış ve limanla birlikte barut depolarını bombalayarak ciddi panik yaratmıştı. Bu olay neticesinde Yunan hükümeti elbette Averoff’a Yunan anakarasına dönerek anakaranın güvenliğini sağlama emri verilmişti. Plan, işlemekteydi…

(Hamidiye ve Rauf Bey)

Hamidiye görevini başarıyla yapmış, Osmanlı filosu Çanakkale boğazında beklenen haberin gelip harekete geçilmesini bekliyordu. Fakat Yunan filosunun sancak gemisi Averoff’un amirali Tuğamiral Pavlos Kunduriotis sanılandan daha zeki bir denizciydi. Bu gelişmenin bir tuzak olduğunu, batırılan gemi ve bombalanan limanın yem olduğunu fark etmiş ve hükümetten gelen geri dön çağrısına uymamayı tercih etmişti. İşte Mondros deniz muharebesini felakete sürükleyen kırılma anı bu kararın alınması olmuştu.

TARAFLAR
Osmanlı İmparatorluğuYunanistan Krallığı
Albay Ramiz BeyTuğamiral Pavlos Kunduriotis
GÜÇLER ve KAYIPLAR
2 Ön Dretnot (Barbaros Hayreddin,Turgut Reis)
1 Zırhlı Korvet (Mesudiye)
1 Kruvazör (Mecidiye)
5 Muhrip
(Toplam 4 Zırhlı ve 5 Muhrip)
1 Zırhlı Kruvazör (Averof)
3 Hydra sınıfı zırhlı (Hydra, Spetsai, Psara)
7 Muhrip
(Toplam 4 Zırhlı ve 7 Muhrip)
190 Ölü ve yaralı
Barbaros Hayreddin ağır yaralı
Mesudiye ağır yaralı
Turgut Reis hafif yaralı
1 Yaralı
Averoff hafif yaralı

13 Ocak günü Hamidiye ile ortaya atılan yeme düşmeyen Averoff’un da içinde bulunduğu Yunan filosunun bölgede olmasına karşın Osmanlı harekatı başlatılmıştı. Barbaros Hayreddin zırhlısına En önde Turgut Reis zırhlısı, arkasında Barbaros Hayreddin zırhlısı, ve onların arkasında da sırasıyla Mesudiye ve Mecidiye zırhlıları olduğu halde Çanakkale boğazından çıkılmıştı.(Muhtemeldir ki Barbaros Hayreddin zırhlısı amiral gemisi olmasına karşın yıprandığından Turgut Reis’in arkasındaydı. Diğer Muhripler de filonun arkasındaydı.)

Osmanlı filosunun boğazdan çıktığını Yunan Leon gemisi 13 Ocak sabahı saat 08.20’de tespit etmiş ve ana kuvvete bildirmişti. Buna mukabil Yunan filosu da derhal Mondros koyundan dışarıya açılmış ve Osmanlı filosunu takibe koyulmuştu. Yunan filosu; en önde elbette ihtişamlı Averoff, arkasında Spetsai- Hydra ve Psara, onlarında ardında da diğer muhripler olacak sırayla ilerlemekteydi. Yunan gemileri Osmanlı savaş gemilerini Limni adasının 12 deniz mili (22 km) güneyinde yakalayabilmişti.

Yunan gemileri aynı İmroz muharebesinde yaptıkları gibi Limni adasından güneye hızla inerek Osmanlı filosunu T geçişi pozisyonunda yakalamış ve önlerini kesmişlerdi. Osmanlı filosu tam bu esnada saatler 11.35 olmuşken derhal ateşe başlamış ve Yunan filosunun en önünde ilerleyen Averoff’u bütün silahlarıyla hedef almaya koyulmuştu. Osmanlı savaş gemileri birer birer toplarını ateşliyor fakat bir türlü hedefi tutturamıyordu. Buna karşın Averoff da karşı ateşe başlamıştı. Averoff’tan ateşlenen mermiler Barbaros Hayreddin’i dövmeye başlamıştı. Bu ateşle birlikte Barbaros ciddi tahribat almaya başlamıştı. Barbaros Hayreddin mürettebatını bozan diğer bir olay da Averoff’tan ateşlenen bir merminin Barbaros Hayreddin’in ana direğini parçalayarak şanlı Barbaros Hayreddin sancağını düşürmesiydi. Bu tesadüfi olaydan sonra Mecidiye zırhlısı ve diğer muhripler Barbaros’un tahrip olmaya başlamasıyla da birlikte tekrar kuzeye doğru yönelmiş ve Çanakkale boğazının yolunu tutmuştu.

Osmanlı filosunun yönünü bütünüyle kuzeye çevirmesiyle birlikte Yunan filosu da Osmanlı gemilerini takibe koyulmuş ve kuzeye dönmüştü. Averoff, Barbaros Hayreddin ile dövüşürken diğer yunan zırhlıları da boş durmuyordu. Hydra, Psara ve Spetsai de yoğun ateş ile Mesudiye’yi hedef almaktaydı. Abu ateş devam ederken ateşlenen bir patlayıcı mermi ile Mesudiye’nin ana top bataryası isabet almış ve bu ciddi yarayla birlikte Mesudiye’ye de boğaz rotası görünmüştü. Gemiler hızla kuzeye, boğaza doğru ilerlerken Yunan filosu da rotasını buna göre ayarlamış ve Osmanlı gemileri ile aralarında olan mesafe 8400 metrede inmeye başlamıştı.

Sancak direği kırılan ve ciddi yaralar alan Barbaros’un peşine takılan Averoff da Barbaros’u batırma fırsatını kaçırmamak için Spetsai, Hydra ve Psara’dan ayrılarak ilerlemeye başlamıştı. Averoff, Barbaros’un peşinden giderken menziline giren Turgut Reis’e de salvo atışlar yapmış ve Turgut Reisi’de vurmuştu. Fakat bu noktada merkezi topçu sisteminden vurularak dönüşe geçmiş bulunan Mesudiye tekrar sahneye çıkmış ve 28 mm’lik toplarıyla Averoff’a ani bir saldırı gerçekleştirerek Turgut’u Averoff’un pençesinden çekip almıştı. Mesudiye’nin açtığı ateşle hastane kompartımanından isabet alan ve yangın çıkan Averoff coşkusunu kaybetmiş, yangınla uğraşırken Osmanlı gemilerini elinden kaçırmıştı. Bu aşamada aslen muharebe bitmiş, Osmanlı filosu ağır yaralanan Barbaros Hayreddin ve Mesudiye, hafif yaralanan Turgut Reis ile birlikte tamamen boğaza çekilmişti. Yunan filosu da bu gelişmenin üzerine rotasını kuzey batı yönüne çevirerek tekrar Mondros koyuna yönelmişti.

Bu muharebenin de sonucu İmroz muharebesiyle aynı olmuştu. Osmanlı, Mondros muharebesi  boyunca 800 mermi ateşlemesine karşın boğazdaki Yunan ablukasını kıramamış, Yunan Krallığı da Ege hakimiyetini güvenceye almıştı. Tek fark Akın harekatı ile koca Akdeniz’de tek başına at koşturmaya başlamış Hamidiye idi.

(Türk filosunun boğaza dönüşü. Yunanistan Fotoğraf Arşivi Denizcilik Müzesi)

Donanmalar Çarpışıyor serisinin 14. Yazısının da sonuna gelmiş bulunmaktayız. Bu uzun yazıyı sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim. Yorumlarınızı, fikir ve eleştirilerinizi muhakkak belirtiniz. Bir sonraki yazıda heyecan dolu Akın Harekatını, Osmanlı’nın kaderini değiştiren Yavuz ve Midilli gemilerinin tansiyonu yüksek macerasını işleyeceğiz. 15. Yazıda görüşene dek kendinize iyi davranın.

Yazar: Tarık KÜÇÜK

Bu Yazıyı Paylaş
Sınıf öğretmeni olarak nice minik kalbe Türk milliyetçiliğini ve vatanseverliğini işleme, bunun yanında bilim-teknoloji iştahı kazandırma çabasındayım. Hem Tarih hem teknolojiye meraklıyım. Bilhassa Askeri teknoloji ve Savunma sanayi üzerine organizasyonlara katılıp firmalar ile çalışmalar yürüterek Türk Savunma Sanayi çorbasına az da olsa tuz katma gayesi içindeyim.
Yorum yap

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Exit mobile version