Donanmalar Çarpışıyor 2: Gölgede Kalmış Müthiş Zafer: Sapienza!

19 Dk. Okuma Süresi

Değerli okuyucu, Donanmalar Çarpışıyor serisi devam ediyor! Serinin bir önceki bölümünde Türk denizcilik tarihinin kurucusu Çaka Bey ve döneminde girişilen Koyun Adaları Savaşını ele almıştık. Bu yazıda ise Türk korsan denizcilerinin Osmanlı Devleti ile birleştiği döneme, Kemal Reis ve onun amiralliğinde gerçekleştirilen ilk büyük topla savaşa gideceğiz.

Seriyi kronolojik olarak okumanızda fayda görüyorum, diğer yazılara erişim için;

  1. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 1:  Deryada Hilal Taktiği/ Koyun Adaları Savaşı!
  2. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 2: Gölgede Kalmış Müthiş Zafer, Sapienza!
  3. Yazı-> Donanmalar Çarpışıyor 3: Barbaros Preveze’de Haçlı Avında!
  4. Yazı-> Donanmalar Çarpışıyor 4: Türklerin Akdeniz’de Son Zaferi, Cerbe!
  5. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 5: İnebahtı Faciasının Görünmeyen Yüzü
  6. Yazı –>Donanmalar Çarpışıyor 6: Yarı Ölü Mezamorta Paşa’nın 8 Zaferi!
  7. Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 7: Osmanlı Donanması Çeşme’de Yok Oluyor!
  8. Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 8: Osmanlı Donanması İntikam Arıyor!
  9. Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 9: Türk Donanması Navarin’de Katlediliyor!
  10. Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 10: Mahmudiye Efsanesi Doğuyor!
  11. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 11: Sinop Baskını ve Rus Kalleşliği!
  12. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 12: Abdülaziz’in Donanma Enkazı!
  13. Yazı-> Donanmalar Çarpışıyor 13: Gemileri Çürütmek yahut Yeniden Var Etmek!

Preveze’nin gölgesinde, Preveze kadar büyük…

Sapienza Deniz Muharebesi!

Bilinen diğer isimleriyle , Zonchio Deniz Muharebesi, Birinci İnebahtı Deniz Muharebesi ya da Burak Reis Adası Deniz Savaşı…

15. Yüzyıl’da Osmanlı İmparatorluğu müthiş bir yükseliş geçirmişti. İstanbul Fethedilmiş, bununla birlikte doğu Avrupa’da da epey ilerleme kaydedilmişti. Fatih Sultan Mehmet’in büyük başarılarından biri de Otranto seferi olmuştu. Hazin vefatından bir sene evvel Gedik Ahmet Paşa komutasında yapılan sefer neticesinde Otranto kalesi alınmış ve Osmanlı İtalya ana karasına da ayak basmıştı. Fatih’in yegane Kızılelması Roma idi! Ne var ki Otranto halkının Türklere yardımı reddetmesi, bölgeye ikmal ve lojistik destek hususunda donanmanın yetersiz kalmasıyla Türk ordusu Otranto’dan çekilmiş, kalede sadece bir garnizon bırakılmıştı. Fatih’in ölümünden sonra İtalya’da seferler aksamıştı. Hatta kendisinden sonra tahta geçen oğlu 2. Beyazıt da başta Cem Sultan gibi faktörlerden ötürü pasif kalmış ve Otranto seferi başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Osmanlı, kısa bir duraklama halindeydi. Lakin Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim etmek gerekir. Atalarımızın deyimiyle yiğidi öldür, hakkını ver. Sultan Beyazıt her ne kadar önceki padişahlar kadar sefer yapamamış olsa da devlete ve orduya yaptığı yatırımlarla mevcut kazanımları hayli güçlendirmiş, kendinden sonra gelecek olan 2. Selim (Yavuz) ve 1. Süleyman (Kanuni) için müthiş bir ortam hazırlamıştı. Her ikisinin de muazzam başarısında Beyazıt’ın katkısı vardır. Bu katkılardan biri de donanmaya yaptığı yatırımdır.

Beyazıt döneminde donanma niceliksel anlamda gemi sayısının artmasıyla güçlenmişti. Donanmadaki toplam kadırga sayısı 200’ü geçmişti. Bu dönemde klasik kadırgalara ek olarak  göge/göke/kuka adı verilen, kadırgalardan daha büyük 3 direkli ve kürekli savaş gemileri inşa edilmişti. Bu gemiler Venedik gemilerinden daha uzun menzilli toplarıyla çok etkiliydiler. İstanbul’da geliştirilen bu yeni tip büyük gemiler savaşta belirleyici olacaktı. Niteliksel anlamda da donanmayı sadece gemi sayısını arttırarak güçlendiremeyeceğini bilen Sultan gemilerin ileri teknolojiyle donatılması ve daha da önemlisi denizcilerin eğitimiyle güçlendirmişti. Kemal, Burak ve Piri reisler gibi önde gelen denizcilerin donanmaya katılmasıyla Osmanlı deniz gücü daha da dişlenmişti. Beyazıd dönemine kadar Osmanlılar büyük çaplı deniz savaşlarına cesaret etmemişlerdi. Zira Venedik gibi güçlü filolara sahip düşmanlarla umumi savaşta tüm Osmanlı deniz gücü yok olabilirdi. Lakin Beyazıt’ın yaptığı yatırım ile artık Türk deniz gücü o güne kadar uyguladığı küçük çaplı vur-kaç ve akıncı taktiğinden büyük çaplı deniz muharebesi yapabilir hale gelmişti.

(Göke)

Beyazıt hükümdarlığı sürerken tarihler 15. Yüzyılın son senelerini göstermişti. Bu dönemde İtalya’da bulunan Osmanlıların da korkusuyla İtalya öncülüğünde Osmanlıya karşı ittifak girişimi hasıl olmuştu. İtalya, bu çabayla Osmanlıları püskürtmek istiyordu. Otranto’nun kıyı olduğu Adriyatik denizinde varlığını sürdüren devletlerden biri olan Venedikliler de süman altından su yürütüp İtalya ile Osmanlı’ya karşı hazırlık yapar olmuştu. Aslına bakılırsa Venedik Fatih’in izni ile Osmanlı sularında serbest ticaret de yapıyordu ancak her fırsatta Osmanlı’nın kuyusunu kazmayı da ihmal etmiyordu. Bu ittifakın kar suyu Osmanlı’nın kulağına kaçınca Osmanlı derhal Venedik’e karşı tutum takınmış, serbest ticareti yasaklamış ve kendi sınırları içindeki bütün Venedik mallarına el koymuştu.

Bu Venedikliler için oldukça zor hazmedilecek bir durumdu. Venedikliler İstanbul’a elçi gönderip durumdan sıyrılmaya çalışmışsa da Osmanlıyı ikna edememişlerdi. Akabinde  Osmanlı Memlük savaşında Memlüklüler ile işbirliği yapmış ve savaş sırasında fırtınaya yakalanan Hersekzade Ahmet Paşa komutasındaki Osmanlı donanmasının Kıbrıs’ta bulunan Venedik limanına sığınmasını reddetmişlerdi. Bu süreçte bir yandan da donanma ve ordularını hazırlamakta, kalelerini tahkim ederek Osmanlı’ya karşı savaş hazırlığı yapmaktaydı. Venedik haddini fazlasıyla aşmış, aşık atamayacağı Osmanlı’nın gözüne sürekli çomak sokar olmuştu. Cezası kesilmeli, haddi bildirilmeliydi.

2. Beyazıt Venedik sorununu çözmeyi aklına koymuştu, kararlıydı. Derhal ordu ve donanma hazırlıklara koyulmuştu. Sultan Beyazıt öncelikli olarak hedefini babası Fatih’in çok büyük kısmını fethettiği  Mora yarımadası olarak belirlemişti. Mora Akdeniz’de kilit rol oynayan çok stratejik bir adaydı. Venedik için de paha biçilmez inci idi. Mora yarımadasında Venedik’in İnebahtı, Modon, Koron ve Navarin’de üç liman üssü vardı. Ayrıca Mora için cezbedici bir unsur da aradan neredeyse 100 yıl geçmiş olmasına rağmen Venedik, Ceneviz’e karşı yenilerek bölgedeki gücünde ciddi kayba uğramıştı. ( Belirtmek gerekir ki Cenevizlilerin Venedik’i yenmesinde Osmanlı ile işbirliği yapmalarının da payı vardır).

Osmanlı cihetinde bunlar olurken Venedik de hazırlanmıyor değildi. Öncelikle donanmasını bir araya getirmişti. Donanmanın başına da Antonio Grimani adında son derece soylu bir amiral geçirmişti. Donanma sefere hazır olduğunda tarih 1499 Nisan’ı idi. Bu sefer o kadar önemliydi ki Antonio Grimani savaş için Venedik yönetiminden karşılık talep etmemiş, üstüne üstlük Venedik’e 16 bin duka borç vermişti. Venedik’te ise hem soylular hem halk kampanyaymışçasına devletlerine maddi destek sağlamıştı.

Venedik’in iki amacı mevcut idi. Birincisi Osmanlı Donanmasının Mora çevresinden İtalya’da ki kalelerine yaptığı sevkiyatı kesmek, ikincisi ise Osmanlı donanmasının belini bükerek Akdeniz’de hakimiyet kurmaktı. Bunun yanında Osmanlı donanmasının gemileri, bilhassa İstanbul’da yeni inşa edilen ve çok güçlü görünen yeni Göke’ler  iştahlarını kabartıyordu.

Venedik filosu da Osmanlı donanmasına doğru seyrediyordu. Ancak bu noktada anlaşılması güç bir durum vardı. Venedik senatosu tarafından filo komutanı  Grimani’ye savaşın nerede yapılması gerektiğine, izlenilmesi gereken stratejiyiye, takip edilmesi icap eden rota ve bilumum kritik bilgiler verilmemişti. Belli ki savaş ve donanma tamamıyla Grimani’nin inisiyatifine bırakılmıştı. Bu durumun iki sebebi olabilir. Birincisi Venedik Osmanlı donanmasını kolayca yok edip amaçlarına ulaşabileğini düşünmüştü. İkincisi ve tarihçilerin genel kabulüne göre Venedik aslında Osmanlı ile savaşmaktan çekinmişti ve emin adımlar atamamıştı. Bu, Venedik donanması için çok kritik bir handikap idi.

Savaş Başlıyor!

Sultan, plana göre Mora’da bulunan Venedik üslerinin kuzeyden yardım almasını önlemek için 31 mayıs 1499’da orduyla beraber İsmet Paşa eşliğinde Venedik Seferine çıkmıştı. Akabinde de Kaptan-ı Derya Küçük Davut Paşa emrindeki Osmanlı Donanmasını Mora’ya sevk etmişti. Ordu Venedik’e ilerlerken Donanmanın bir kolu da Kemal Reis komutasında Kıbrıs’a doğru yönelmiş ve Kıbrıs’ı tehdit altında göstererek Venedik kuvvetlerini bölmüştü. Kara ordularının bir bölümü Rumeli beylerbeyi Koca Mustafa Paşa komutasında İnebahtı’yı kuşatmıştı. Mora’nın kuzey ucunda bulunan İnebahtı’ya geldiğinde Kemal Reis de donanmaya yetişmişti. Donanma Küçük Davut Paşa emrinde Mora açıklarına gelmişti. Türk donanmasını tespit eden Venedik donanması ise Türkleri Mora’dan uzaklaştırmak amacıyla manevralar uygulamış ve Mora’nın güney  batı tarafında bulunan Modon (Methone) limanının önüne çekmişti. Modon limanının hemen ağzında bulunan Sapientza/Sapienza adasının açığında iki dev donanma karşı karşıya savaş pozisyonu almıştı. Artık kaçış yoktu.

(Spienza’da Savaş Pozisyonu)

Taraflar

VENEDİK
Antonio Grimani
OSMANLI
Küçük Davut Paşa/Kemal Reis/Burak Reis
47 Kadırga67 Kadırga
17 Golyat20 Golyat
100 muhtelif gemi200 muhtelif gemi                         

Gemiler savaş pozisyonu aldıktan sonra ilk hareket Kemal Reis komutasındaki Osmanlı filosunun sağ cenahını tutan Burak Reis büyük bir hışımla öne doğru atıldı. Rüzgar ve deniz her ne kadar Osmanlı lehine değilse de küreklere hırsla asılan forsaların verdiği güçle Burak Reis’in gemisi düşman gemilerine doğru hızla ilerlemişti. Burak Reis aslında sıradan bir kadırgayı komuta etmiyordu. Venediklilerin dahi iştahla baktığı 2 gökeden biri Burak Reis’in gemisiydi.

Göke normal kadırgalara göre daha yüksek gövdeliydi. Daha heybetli bu gemiler İstanbul’da Tersane-i Hümayun’da inşa edilmişti. Pruva, grandi ve mizana olmak üzere 3 yelken direğine sahip gemiyi çok özel yapan ise kullandığı silahlardı. Burak Reis düşman filosunun içine dalmışken aynı anda birden çok gemiyi hedef alıyordu. Gemiler birbirlerine çok yakın mesafeye girdiğinden manevra yapamaz hale gelmişlerdi ve 20 kadar Venedik  gemisi Burak Reis’in Gökesine kancalar atarak rampa etmişlerdi. Düşman şövalyelerinin Gökenin güvertesine çıkmasıyla birlikte leventler ve şövalyeler arasında kıran kırana bir cenk başlamıştı. Kan gövdeyi götürüyor, yalınkılıç müthiş bir savaş meydana geliyordu. Durum bu haldeyken Osmanlı filosunun rüzgarın ters esmesi sebebiyle yardıma gelemediğini gören Burak Reis dehşetle keskin bir karar almak zorunda kalmıştı. Gemiyi imha etmek, yanında da bolca düşman götürmek…

(Burak Reis’in Gökesi Taarruzda!)

Burak reis eline aldığı meşale ile gemisini ateşe vermişti. Leventler bir yandan kılıçlarıyla savaşıyor bir yandan da diğer gemileri topa tutuyordu. Hem top atışlarının etkisiyle hem Göke’de başlayan yangının diğer gemilere de sıçramasıyla kıyamet gibi bir görüntü oluşmuştu. Tam o anda gemiler birer birer infilak etmeye başlamıştı. Barut depolarına ulaşan ateş gemileri kıymık parçasına dönüştürecek kadar güçlü patlatıyordu. Burak Reis’in Göke’si batmıştı. Kendisiyle beraber muhtelif kaynaklara göre 10 gemi götürmüştü. Bu gemilerle beraber suya gömülen binlerle ifade edilen şövalye… Gelin görün ki hiçbir kahramanlık öyküsü bedelsiz değildir. Burak Reis şehit olmuştu. Kendi gemisinde bulunan 500 levent de kendisiyle birlikte ölümüne çarpışmış, şehadete ermişlerdi. Gemiden sağ çıkabilen 90 kadar levent ise yüzerek Sapienza adasına çıkmışlardı. Bu kahramanlığın yegane şahidi olan bu 90 silahşör savaştan sonra  Sapienza/Sapientza adasının isminin Burak Reis adası olarak değiştirilmesinde anahtar rol üstlenmişlerdi.

Burak Reis’in savaşı son hızla başlatan bu hamlesinin ardından Osmanlı filosu Kemal Reis’in talimatıyla Venedik filosunu çevrelemişti. Kemal Reis de Burak Reis gibi Göke kumanda ediyordu ve sözüm ona bu gemiyi özel yapan silahlar toplarıydı. Bu büyük toplarla genel savaş stratejisinin aksine Kemal Reis düşman gemilerini uzaktan, onların menziline girmeden dövüyordu.  Bilinmelidir ki büyük topların savaş gemilerinde kullanılarak yapılan ilk deniz savaşı Sapienza Deniz Muharebesi olmuştur.

(Bir Çektiri Tarruzu. Resim Temsilidir, Sapienza’ya ait değildir.)

Savaş 4 gün boyunca peşi sıra muharebeye tutuşup uzaklaşmak şeklinde sürmüştü. Genel olarak Kemal Reis Osmanlı Donanma stratejisini iyi belirlemişti ve Venedik donanmasına üstün gelmişti. En nihayetinde tarih kitaplarında Kemal Reis’in adı kendinden sonra gelen reisler kadar yazmaz, onlar kadar popüler değildir ancak kendisi meşhur Piri Reis’in dayısıdır. Ayrıca çok mühim vazifeler icra etmiş pek başarılı bir denizcidir. Endülüs işgalinde İspanyol sahillerini bombardıman etmiş, şiddetle seferler düzenleyerek Akdeniz’in meşhur Türk korsanları döneminden çok önce Türkün enli palasını meşhur etmişti. 1496 yılında yani Sapienza muharebesinden 3 sene evvel Rodos üzerine sefer düzenleyerek Rodos’un donanmasını yok etmiştir. Bu hamle Spienza savaşına Rodos’tan gelebilecek bir desteği önceden kırmıştı.

Savaş Osmanlı tarafından bu haldeyken elbette Venedik kaynaklarına da bakmak gerekir.

Malipiero Gravius’a göre Venedik donanması çok cesur savaşmıştı. Savaşa gönüllü olarak gelen Korfu adasının valisi Andrea Loredan da donanmasıyla aktif olarak savaşarak epey katkı sağlamıştı. Vicenzo Polani ve Alvise Mercello isimli gemi komutanları da birlikte fazlaca yararlılık göstermişti. Bilhassa çatışmaya girdikleri bir anda 2 saat boyunca savaş meydanını karıştırıp tozu dumana katmışlar ve Osmanlı donanmasını etkisiz hale koymuşlardı. Malipiero`ya gore Marcello “bütün Türk gemilerini esir alabilecek şecaati göstermişti. Ancak Hazreti Isa aşkından yoksun olanlar, memleketini sevmeyenler, cesaretleri olmayanlar, disiplinsizler ve şöhretsizler dolayısıyla Venedik donanmasının eline geçen fırsatlar tekrar tekrar yitirilmişti.”

Muhakkak Venedik tarafında da kahramanlık öykülerine konu olacak olaylar hasıl olmuştu. Ancak savaşın neticesi ve tarihsel objektif bilgi bize göstermiştir ki Osmanlı donanması amilralleri tarafından Venedik donanmasına göre daha iyi komuta edilmiş ve galip gelmişti. En nihayetinde Venedik donanması 100 yıl kadar evvel aynı bölgede Cenevizlilere karşı uğradığı hezimet gibi 1499’da Osmanlı’ya karşı darma dağın olmuştu. Savaşın sonunda Venedik Amirali Antonio Grimani elinde kalan çok çok az bir grup gemi ile kaçabilmişti. Venedik donanmasının önemli kısmı ele geçirilmiş, kalanın da çok büyük bölümü imha edilmişti. Artık Venedik donanmasının varlığından söz etmek çok güçtü. Kalan gemiler Adriyatik denizinin muhtelif bölgelerindeki Venedik limanlarına dağılmıştı. Sapienza deniz muharebesi bitmişti…

(Amiraller)

Savaşın Etkisi!

Venedik Cephesinde…

Artık savaşın neticelerinin tesir göstereceği günler gelmişti. Venedik tarafında kazan kaynıyordu. Halk büyük umutlarla donanmayı sefere yollamışken dehşet bir mağlubiyet alınmıştı. Büyük Venedik donanması yok olmuştu. Hele ki bu Venedik gibi tüm varlığı denize bağlı bir devlet olduğundan  bu olayın tesiri çok daha büyük olmuştu. Venedik tebaası Amiral Antonio Grimani’nin haddinden fazla temkinli davrandığı, büyük fırsatları teptiği, korkakça savaştığı ve Venedik donanmasını Osmanlı’ya yem ettiği iddialarıyla cesedini istemişti. Amiral, Venedik’in Hristiyanların onurunu zedelemişti, gururunu kırmış, şerefini çiğnemişti. İdam edilmeliydi! Osmanlı’nın galibiyeti denizle sınırlı kalmamış, sosyal etkisi devasa olmuştu.

Venedik senatosu savaştan kaçarak Zenta adasına sığınan Amirale öz oğlunu göndererek Venedik’e getirtmişti. Amiral Venedik’e girdiğinde diğer bir oğlu olan kardinal tarafından kelepçelenerek mahkum edilmiş ve mahzende ayaklarına pranga vurulmuştu. Mağlup amiralin idamına hükmedilmişti ve halkın arzuları için halkın önünde idam sehpasına çıkartıldığında duygu dolu bir konuşma yapmış ve boğazındaki urgandan kurtulmuştu. Bunun yerine sürgüne gönderilmişti. Aradan geçen süreçte 1521 yılına gelindiğinde Antonio Grimani tekrar ülkesine dönmüş ve Venedik dükası olarak gayet yüksek bir konumda yaşamaya devam etmişti.

Peki Osmanlı tarafında savaş ne doğurmuştu?

Öncelikli olarak savaşı son derece akıllıca yöneten ve galibiyetin hamisi olan Kemal Reis savaşta esir aldığı 10 Venedik kadırgası ile mükâfatlandırılmıştı. Donanma muharebeden sonra Kefalonya’ya çekilmişti ve kara birliklerinin de bölgeye intikal etmesiyle birlikte İnebahtı da kuşatılmıştı. Kuşatma çok uzun sürmemiş ve İnebahtı ele geçirilmişti. Bazı tarihçiler bu savaşa birinci İnebahtı savaşı da derler.

Hakimiyet alanlarını daha da genişleten Türk birlikleri artık Adriyatik denizinin kuzeyinde de görülmeye başlamıştı. Friuli, Vicenza ve doğu Lombardiya vilayetleri Türk baskınlarının gölgesinde yaşar olmuştu.

(Osmanlı Çektirisi)

Büyük bir mağlubiyetten sonra gelen peşi sıra kayıpların ardından Venedik nihayet İstanbul’a elçi göndermişti. Osmanlı bu büyük galibiyetin ardından Venedik’ten Mora sahillerinden tamamıyla çekilmesini istemişti. Bu arzuyu kabul etmeyen Venedik aslında kendi ayağına sıkmıştı. Osmanlılar bir sene sonra yani 1500’de tekrar sefere gelerek Mora’nın en kritik Venedik üslerinden Modon’u (Methone) kuşatmıştı. Osmanlı’ya direnemeyeceğini idrak eden Venedikliler kaleyi ve üssü yakıp yıkarak kaçmışlardı. Modon artık Türk toprağıydı. Ancak Osmanlı durmak bilmemişti. Önce İnebahtı, sonra Modon. Modon’dan sonra Koron, Koron’dan sonra da Navarin fethedilmişti. Navarin’in de fethiyle Mora yarımadası tamamen Türk toprağı haline gelmişti.

Bitmiş miydi? Hayır! Denizlerin kurdu Kemal Reis devam edecekti…

Aynı yıl içerisinde Kemal Reis Venedik’in kalan donanma parçalarını Modon ve İnebahtı dolaylarında iki kez daha alt etmişti. Venedik tarihinde bu kadar art arda yenilgi almamıştı. Böylece Venedik istemeye istemeye o elçiyi tekrar Osmanlı’ya göndermişti. Bu kez elçi Osmanlı şartlarını kabul etmek zorundaydı. Artık Venedik donanmasız bir devletti. Venedikliler Mora kıyılarını tamamen terk etmeyi seçmişlerdi. Ancak bu kuyruk acısı ile fazla yaşayamayan Venedik İspanyolların desteği ile Kefalonya ve civar birkaç adayı ele geçirmişlerdi. Elbette bu kazanımlar Mora’da ki kayıpların yerini mümkün değil tutamamıştı.

(Savaşa Ait Çizim)

20 Şubat 1500 de İstanbul Venedik Balyosu Alvise Manetti`nin raporuna göre Osmanlı veziri kendisine şunu söylemiştir:

“Venedik idarecisi olan Signoria’ya şunu söyle: Artık Venedik’in denizle evlenmesini bıraksınlar; denizi komuta için artık bizim sıramız gelmiştir.”

1499 Sapienza savaşı ve akabindeki fetihlerin ardından Osmanlı donanması, Venedik donanmasını yok ederek o tarihten sonra hiçbir hristiyan donanmasının güvende olmayacağını, hatta hiçbir hristiyan devletinin donanmasının tek başın Osmanlı deniz gücüne rakip olamayacağını ispatlamıştı.

Osmanlı ile Venedik arasında 1502’de ateşkes imzalanmış ateşkes 1503’te tasdik edilmişti. Venedik eskisi gibi Osmanlı’ya 100 bin duka vergi vermeyi kabul etmişti. Batı ve Orta Akdeniz Türk gölü haline gelmişti. Devamında Mağrip yani kuzey-doğu afrika sahillerini hükmüne almak ise Kemal Reis’in yeğenleri Oruç ve Hızır kardeşlere nasip olacaktı.

Osmanlı’nın Akdeniz hakimiyeti için Venedikle Sapienza savaşını gerçekleştirdiği tarihte yani 1499’da Avrupa’da çok tesirli olacak bambaşka bir olay gerçekleşmişti. Öyle ki bu olay Osmanlı’nın uğruna nice canlar vererek hakim olduğu Akdeniz’i boşa çıkartabilirdi. 1499 yılında Portekizli denizci Vaskö Dö Gama Afrika kıtasın dolaşmış, Hindistan’a ulaşmıştı. Devir değişiyordu, Osmanlı değişime ayak uydurabilecek miydi?

Bu sorunun cevabını ilmek ilmek gelecek yazılarda işleyeceğiz. Donanmalar çarpışıyor serisinin bu yazısının da sonuna geldik. Yorum, eleştiri ve fikirleriniz son derece kıymetlidir. Muhakkak belirtiniz. Gelecek yazıda son derece popüler olan Preveze deniz muharebesiyle buluşacağız. Bir sonraki yazıda görüşene dek kendinize iyi davranın.

Yazar: Tarık KÜÇÜK

Bu Yazıyı Paylaş
Sınıf öğretmeni olarak nice minik kalbe Türk milliyetçiliğini ve vatanseverliğini işleme, bunun yanında bilim-teknoloji iştahı kazandırma çabasındayım. Hem Tarih hem teknolojiye meraklıyım. Bilhassa Askeri teknoloji ve Savunma sanayi üzerine organizasyonlara katılıp firmalar ile çalışmalar yürüterek Türk Savunma Sanayi çorbasına az da olsa tuz katma gayesi içindeyim.
Yorum yap

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Exit mobile version