Donanmalar Çarpışıyor 8: Osmanlı Donanması İntikam Arıyor!

21 Dk. Okuma Süresi

Tarihte elbette her ülkenin, her milletin övündüğü destan niteliğinde başarıları olduğu gibi, facialarla sonuçlanmış esef duyulan anıları da vardır.  Daha evvelden hazırlayıp sunduğumuz Çeşme baskını konulu makalenin son satırları olan bu paragraf ile denizden uzak ve donanmasız yıllara sebep olan savaşı anlatmıştık.

Çeşme makalesinde anlattığımız gibi savaştan sonra yok olan Osmanlı donanması ilerleyen dönemde kaptan-ı Derya Cezayirli Gazi Hasan Paşa tekrar diriltilecekti.

Seriyi kronolojik olarak okumanızda fayda görüyorum, diğer yazılara erişim için;

  1. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 1:  Deryada Hilal Taktiği/ Koyun Adaları Savaşı!
  2. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 2: Gölgede Kalmış Müthiş Zafer, Sapienza!
  3. Yazı-> Donanmalar Çarpışıyor 3: Barbaros Preveze’de Haçlı Avında!
  4. Yazı-> Donanmalar Çarpışıyor 4: Türklerin Akdeniz’de Son Zaferi, Cerbe!
  5. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 5: İnebahtı Faciasının Görünmeyen Yüzü
  6. Yazı –>Donanmalar Çarpışıyor 6: Yarı Ölü Mezamorta Paşa’nın 8 Zaferi!
  7. Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 7: Osmanlı Donanması Çeşme’de Yok Oluyor!
  8. Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 8: Osmanlı Donanması İntikam Arıyor!
  9. Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 9: Türk Donanması Navarin’de Katlediliyor!
  10. Yazı ->Donanmalar Çarpışıyor 10: Mahmudiye Efsanesi Doğuyor!
  11. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 11: Sinop Baskını ve Rus Kalleşliği!
  12. Yazı->Donanmalar Çarpışıyor 12: Abdülaziz’in Donanma Enkazı!
  13. Yazı-> Donanmalar Çarpışıyor 13: Gemileri Çürütmek yahut Yeniden Var Etmek!

Osmanlı Donanması Çeşme limanı önlerinde Rus donanmasının ani baskını ve Osmanlı Donanma kurmaylarının yaptığı hatalar silsilesi neticesinde yok olmuştu. Bu olay Osmanlı’da çok derin etki yaratmıştı. Osmanlı Padişahı 3. Mustafa bu olayın ardından derin bir depresyon sürecine girmiş ve 4 sene sonra derin üzüntü sonucunda ekseri tarihçiye göre kalp krizi geçirerek ahiret hayatına göç etmişti. Bu olayda halk, Donanmanın gözler önünde, Çeşme halkının şahitliğinde cayır cayır yanmasına içerlemiş ve tesiri epey sürmüştü. Limni adasını ele geçirip üs olarak kullanan Rusların sık sık Osmanlı sahillerini bombalayıp Türk Donanmasının yokluğunu değerlendirmesi de cabası olmuştu.

Savaşta Burc-u Zafer kalyonunda mertçe cenk eden Cezayirli Gazi Hasan Paşa, Deniz savaşı bittikten sonra Limni adasını Rus işgalinden 800 fedai ile çıkarma yapıp çarpışarak kurtarmıştır. Ruslar, Cezayirli’nin ani baskını karşısında tutunamamış ve limanda yatan kalyonlarına atlayarak kaçmıştı. Yıllardır karada ve deryada devam eden mağlubiyetler silsilesinin ardından Limni adasının kurtarıldığını duyan Sultan 3. Mustafa, 1770 yılı ekim ayında Cezayirli Gazi Hasan Paşa’yı Kaptan-ı Deryalığa getirmişti. Gazi Hasan Paşa artık donanmanın en büyük ismidir. Aslında olmayan, denizin dibini boylamış bir donanmanın komutanıdır. Bu elzem duruma rağmen Rus donanması, Çeşme baskınından bu yana Çanakkale boğazını ablukada tutmuş gibi görünse de , ilerleyen dönemde Cezayirli ile meydana gelen karşılaşmalarda mağlup olmaktan da kaçamamışlardı.

(Hasan Paşa, yanında gezdirdiği bir aslan ile de nam salmıştı.)

Cezayirli Gazi Hasan Paşa, Donanmanın neden yanıp yok olduğunu iyi analiz etmişti. Kaptan-ı Deryalığa getirildikten sonra Osmanlı Devletini tekrar bir donanmaya kavuşturmak için çalışmalara başlamıştı. Sultan 3. Mustafa’dan izin alarak yurt dışından uzmanlar getirmiş, Türk subaylarıyla, mühendis ve ustalarıyla birlikte yeni bir donanma kurma çabalarına girişmişti. Hasan Paşa Sultan’a 100 adet Kalyon gemisinin inşası için önerge sunmuş ve Sultan bu acil ihtiyaca derhal onay vermişti. Bunun yanında Hasan Paşa aslında problemin gemi eksikliği olmadığının farkına varmıştı. En nihayetinde Çeşme baskınında da Osmanlı donanma gemileri nitelik olarak yeterli, nicelik olarak da üstündü, buna rağmen felaketin önüne geçilememişti.

Cezayirli Hasan Paşa, yine sultandan izin alarak Türk kurmay subaylarıyla, yurtdışından getirilen (Önemli kısmı yine Türk olan) uzmanlarla bilime, yeni nesil gelişmiş teknik ve stratejilere dayanan bir donanma kurmak için Mühendishane-i Bahr-i Hümayun’u kurdurmuştu. Bugün ki Deniz Harp Okulunun temeli olan Mühendishane-i Bahr-i Hümayun, 1773 yılında Kasımpaşa’da faaliyete geçmişti Bunun yanında Cezayirli Hasan Paşa, yine kendi çabalarıyla Kasımpaşa’da Kalyoncu Kışlasını inşa ettirmişti. Cezayirli’nin kurmak için can ile baş ile mücadele verdiği yeni düzende güçlü, güncel ve teknolojiyle revize edilmiş gemilerden haiz yeni Osmanlı Donanması meydana getirilmişti. Bu donanma da kara düzen yetişen denizciler tarafından değil, bu işin eğitimini almış, güncel tehditlerin farkında ve rüştünü ispat etmiş teknik-yöntemler kullanabilen denizciler tarafından idame ettirilecekti. Bu ileri görüşlü Paşa’nın girişimleri de elbette meyve verecekti.

(İstanbul’da bulunan Osmanlı Tersaneleri)

Aradan geçen süreçte Cezayirli donanmayı geliştirdikçe geliştirmişti. Özellikle yeni teknolojileri kullanmak için yabancı desteğini çekmeyi de ihmal etmemişti. Fransa’dan Le Bruns, Lerci ve Durest isminde mühendislerin başını çektiği bir ekibi uzman yardımcıları ile birlikte İstanbul’a getirmişti. Osmanlı Donanmasında artık Fransız denizcilik rüzgarı da hissedilecekti.  Donanma henüz Cezayirli’nin istediği nicelik ve niteliğe ulaşmamış olmasına rağmen eldeki filolarla sürekli aktif tutulmuştu. İsyandan isyana bastırma görevleriyle koşuşturan Cezayirli Hasan Paşa ve Osmanlı Donanması, evvela İzmir’de isyan çıkartan İvaz’ı yok etmek ile memur idi. İvaz’ı bastırmak için İzmir’e, yakın geçmişte Osmanlı Donanmasının yakıldığı, şahane gemisi Burc-u Zafer ile giriştiği muharebede gazi olduğu sulara yelken basmışken bugün İsrail sınırlarında bulunan Akka’da çıkan Şeyh Tahir isyanı patlak vermişti. Kapudan paşaya gelen talimatnamede ise…

(Osmanlı donanmasına ait Perkende (solda) ve Mavna (sağda))

“Maiyetindeki donanmadan bir sefinenin dahi memuren donanmadan ayrılmasına meydan vermeyerek, ikinci bir emre kadar Kıbrıs sularında keşifte bulunulmasını” emredilmişti.

Kaptan-ı Derya Hasan Paşa, İvaz isyanının bastırılmasını hünkârın buyruğu olarak gördüğünden öncelikle İzmir’e giderek İvaz meselesiyle meşgul olmayı kafasına koymuştu. Zira İvaz, daha Osmanlı donanmasının uğradığı hüsranı, kalplerinde alev alev hisseden İzmir halkına zulmetmekteydi. Mallarını yağmalayan namuslarına tacizde bulunan bu adamın bileti derhal kesilmeliydi. Bir yandan da  içten içe ,büyüttüğü donanma ile aynı dönemde meydana gelen Rus-Türk çatışmalarından dolayı Karadeniz’de Rus donanmasına karşı muharebe etmek isteyen Cezayirlinin bu arzusu sinesinde kalmıştı zira divan tarafından iç isyanlarla boğuşma görevi verilmişti. İvaz ve çete başlarından 20 kişi yakalanarak Hasan Paşa’nın talimatıyla idam edilmişlerdi. İzmir’in güzide tebaası Osmanlı sancağının altında huzurla yaşamaya devam edebilirdi. Sıra şimdi de Osmanlı tebaasının huzurunu bozan, halkın Devlet-i Aliye’nin bayrağına heyecanla bakamayacak kadar korkuya kapılmasına sebep olan diğer bir çete liderine gelmişti, Şeyh Tahir!

(Devlet-i Aliyye-i Osmani’nin sancağını deryalarda dolaştıran 3 direkli 2 güverteli Kalyon)

Cezayirli Hayfa Limanı’na gelmişti. Ancak halk uzun süren Tahir isyanından, Tahir’in halka uyguladığı baskıdan yılmış halde Osmanlı Donanmasını sevinçle karşılamadı, Osmanlı Donanmasına has marşları da seslendirmedi… Akka ve Hayfa halkı Osmanlı Sancağına tepkisizce bakmıştı. Cezayirli, Şeyh Tahir’e bu cüretinin bedelini ödetecek, Türk ve Müslüman halka yaptıklarının karşılığını en net şekilde gösterecekti.

Hasan Paşa, filotillasından 4 kalyonu sahile yanaştırmıştı. Cilası kurumamış kalyonların ihtişamı Hayfa kalesindeki gözcülerin nazarlarını üzerlerine mıhlamıştı. Kalyonlardan sahile akın eden tepeden tırnağa silahlı leventlerse cabası olmuştu. Ne var ki Şeyh Tahir’in kale kumandanı oğlu Osman Tahir halkı tehdit ile korkutmuş ve Türk denizcilerini yaklaştırmamakla sorumlu tutmuştu. Donanma kumandanı strateji değiştirmeyi yeğlemişti, neticede kendisine engel olan Şeyh Tahir’in isyancı askerleri değil Hayfa halkı idi. Gece karanlığı çöktüğünde leventler kale surlarına yaklaşmış asıl darbeyi beklemeye koyulmuşlardı. Disiplinsiz isyancı kale gözcüleri her şeyden habersizdi, ta ki Osmanlı Kalyonları geceyi aydınlatana, kulak zarlarını yırtana kadar… Donanmanın taze kalyonları bronz toplarıyla humbaraları surlara püskürterek dehşet patlamalar yaratmıştı. Bu patlama Osman Tahir’in hem farelerinin aklını almaya yetmişti. Kalenin etrafını saran silahlı leventlerin kucağına düşmek mi iyiydi yoksa gemilerin muazzam ateş gücüyle kale içinde barut kokusuyla ölümü beklemek mi?

Hayfa kalesi ve şehri bu akıllıca darbe ile kolayca teslim alınmıştı. Ele geçirilen isyancıların hesabı elbette ayrıca görülecekti ancak asıl hedef Akka ve Şeyh Tahir idi!

(Aborda olmuş iki kalyon ve rampa etmiş bir kadırga)

Akka şehri Hayfa’nın 9 deniz mili yani 15 km kadar kuzeyinde idi. Elbette bu uzaklık denizciler için çok az bir mesafedir. Cezayirli Hasan Paşa endamlı kalyon gemilerini Akka önlerine kadar getirmişti. Hatta Akka suları sığ olmasına rağmen tereddüt etmemiş kalyonları sahile kadar yaklaştırmıştı. Gemiler neredeyse karaya oturacak kadar yanaşmıştı. Ardından kalyonların devasa topları gürlemeye başladı. Toplar birer birer gülle püskürtüyor, gülleler bir hışımla namludan dışarıya fırlayıp Akka kalesinin duvarlarına isabet ediyor, yeni donanma güç gösterisi yapıyordu. Şeyh Tahir de fareleri de Osmanlı Donanmasının gücünü görmüş olacak ki kuşatma çok sürmemişken teslim olarak kaderlerini Donanmanın cesur amiraline bırakmışlardı. Neticede oğlu Osman’ı teslim alan donanma gücünü Hayfa’da ön gösterime sunmuştu, direnmek yersizdi…

Cezayirli Hasan Paşa, komuta ettiği kalyondan inip şehre girmişti. Şehir halkı kendini şölenle karşıladı. Yanında Reisleri olduğu halde Akka kalesinin sarayına giren Paşa, isyancı Tahir ve söz gelimi cevval alperenlerini (!) önüne katarak dışarıya çıkmıştı. Halk ise bu uzun istibdadın ardından tekrar Osmanlı’nın adaletini hissetmekten memnundu.

Arnavutluk’ta, Mora’da ve Mısır’da da isyanları bastırmakla görevlendirilen Gazi Hasan Paşa Donanmasıyla bu görevleri başarıyla yerine getirmişti. Ne var ki boş kalmaya gelmiyordu. Rus harbinden bu yana pamuk ipliğiyle tutulan Kırım’da Harp patlak vermişti. Kaptan-ı Derya komutasındaki donanma Kırım için savaş ilanında acele edilmemesi gerektiğini defaatle belirtmişse de savaş ilan edilmişti bir kere. Donanma, Sultan tarafından Kırım Harbine destek vermek için Kırım’a yollanmıştı. Bu dönemde Hasan Paşa donanmanın hazır olmamasından yakınmış, arzu ettiği düzeye gelmediğini belirterek isteksiz davranmış ancak emir gereği Kırım sahillerinde aylarca devriye gezmişti. Gerek net bir saldırı için talimat gelmemesinden gerek Rus donanmasının karşılık vermemiş olmasından Kapudan paşa donanmayla önce Sinop limanına, ardından da İstanbul’a yelken basarak taze kalyonları koçboynuzundan bağlatmak suretiyle demirletmişti.

Derya suları kaynar kazan Aradan yıllar geçmişti. Kırım harbinden bu yana Osmanlı donanması birkaç isyan için görev yapmak dışında faaliyet göstermemiş ve donanmada tamamen eğitim ve inşaat faaliyetlerine ağırlık verilmişti. Cezayirli Hasan Paşa bizzat görev başında bulunarak süreci tetkik etmiş ve yönlendirmişti. Bu dönemde yeni gemiler ve kışlaların inşası için ödenek istediyse de divandaki bütçe tartışmaları alevlenmiş ve muhalefet yüzünden ödenek alamamıtşı. Bunun üstüne kendi bütçesiyle faaliyetleri sürdürmüştü. En nihayetinde Cezayirli Hasan Paşa uzun denizcilik kariyerindendir epey zengindi.

(Bir kalyon diğerine mahmuzlayarak taarruz ediyor)

Gün gelmiş çatmış, Osmanlı donanmasında tekrar ciddi bir operasyona çıkmak vakti gelmişti. Tarihler 1789’u gösteriyordu. Rota oluşturulmuştu… İstikamet 2. Osmanlı-Rusya savaşınaydı…

Ruslar çeşme baskınını iyice analiz etmişti. Böyle bir başarıya daha evvel ulaşmış olmadıklarından işin gerisini getirmek niyetindeydiler. Derhal sıcak denizlere inmek istediklerinden ve o dönem Osmanlı donanmasını yok etmiş olduklarından 2. Osmanlı-Rus harbinde Kırım’ı tamamen ele geçirerek Karadeniz’de daha çok söz sahibi olmak istiyorlardı. Çeşme baskınında da ithal kurmayların faydasını görmüşlerdi. Bu baskından sonra İngiliz ve Amerikalı donanma subaylarını para ile donanmasının başına getiren Ruslar, Karadeniz’deki filolarının başına da Amerikalı John Paul JONES isimli amirali getirmişti. J. P. Jones, Amerika’nın İngilizlere karşı verdiği bağımsızlık mücadelesinde çokça fayda sağlamıştı. Onu asıl ünlü edense Amerikan Donanmasının kurucusu olmasıydı. (Bugün ABD donanmasında John Paul Jones isminde DDG-53 numaralı Arleigh Burke sınıfı güdümlü füze destroyeri bulunmaktadır. Söz konusu gemi Battleship filminde de görülmektedir.)

Bu dönemde Osmanlı Donanması 14 devasa kalyon, 4 fırkateyn ve 47 Sefine, Perkende gibi daha küçük ve çevik gemilerden oluşturulmuştu.

Osmanlı ve Rusya arasında Özi kalesi için savaş meydana gelirken donanmalar da Özi sularında çarpışmaya hazırlanmıştı. Özi suları sığdır. Rus donanması da yıllardır cirit attıkları sularda bu faktörü kullanmayı bilmişti. Ruslar çok basit bir olguyu daha iyi kullanmak için Gemilerinin top sayısını azaltmıştı. Suyun kaldırma kuvveti! Bu faktör öyle kritikti ki işin sonunda Arşimet’e duacı olmak da vardı. 

Sığ sularda karaya oturma riskini ortadan kaldıran Rus donanması aynı zamanda atik ve çevik manevra kabiliyeti de kazanmıştı. Osmanlı donanmasıysa bu kritik etkenin farkında değildi. Gemiler ölüm kusan fil ağırlığında enli toplarla dolu, düşman donanmasını gırtlaklamak için tam yükle dolanıyordu. Cezayirli’nin donanması Özi önlerine geldiğinde 2-3 güverteli, her güvertede koşuşturarak görevlerini yerine getiren onlarca Levent, göğe uzanan 2-3 direkli, 70-80 ölüm makinesi toplarla dolu haldeydi.  Bu dehşetli gemiler birer birer karaya oturmaya durmuştu. Bu durumda gemiler manevra yapamazdı. Çamura saplanmış filler gibi yalnızca etrafını seyrederek avcıların kendisini canlı canlı yemesine şahitlik edebilirdi. Toplarını kullanamaz ve kör noktalarından gelecek Rus humbara gemilerine karşı “keklik” olmaktan yahut denizcilik ile bağdaştırırsak “sazan” olmaktan öteye gidemezlerdi. Ruslar bu fırsatı farketmiş ve derhal değerlendirmeye, koca donanmayı parmaklarını yalaya yalaya yemek için manevra yapmaya başlamıştı bile. 

Cezayirli Hasan Paşa Rusların sinsice, usulca yaklaştığını görmüştü. Donanma amirali olarak bu duruma müsaade edemezdi. Devleti Ali Osman tekrar donanmasız kalamazdı.

(Kapudane-i Hümayun ve Aslan Figürlü gemibaş direği)

Neticede kendisi mağrip sularda yetişmiş, Barbaros kardeşlerin mirasının sancaktarıydı. Temelden denizci idi. Çeşme baskınına mahal veren Mandalzade Hüsameddin Paşa  gibi deryanın dilini bilmeyen, donanmayı yem eden bir karacı değildi. Ayrıca donanmanın bertaraf olması ihtimalinde bir deniz levendi gibi çarpışarak ölmeyi yeğlerdi, Mandalzade gibi ricat edip karada kendisini güvene almayı değil!

Cezayirli derhal geri çekilme kararı aldı. Karaya oturan gemiler diğer kalyonların yedeğine alınarak kurtarılmış ve donanma açık sulara yelken bastı. Özi önlerindeki hadiseden cesaretlenen Rus donanması, Sivastopol limanından demir alarak Osmanlı donanmasını aramaya koyulmuştu. Donanmalar bu sefer de Karadeniz’de köşe kapmaca oynamaya başlamıştı. Doğru pozisyonu ilk alan 1-0 önde başlayacaktı. İki donanma atalarımız için manevi değere sahip Tuna nehrinin Karadeniz’e döküldüğü deltanın 21 deniz mili yani 35 km kadar açıklarındaki Yılan Adası (острів Зміїний) çevresinde karşılaşmıştı.  Cezayirli, Kapudane-i Hümayun kalyonunu komuta ediyordu. Güvertesinden ileri mızrak gibi dikilmiş baston direğinin hemen altındaki altın renginde, arka ayakları üzerine kalkmış aslan figürü ile Kapudane-i Hümayun harikulada bir gemiydi.

Muhtemeldir ki Cezayirli Çeşme baskınında komuta ettiği Burc-u Zafer kalyonunun eksikliğini çekmiyordu. Elbette Burc-u Zafer ile kaderleri hüzünle ayrılmışken Kapudane-i Hümayun’un da aynı kedere teslim edemezdi. Bu muntazam gemi de denizin dibini boylamamalıydı! Donanmanın birçok gemisi geride kalmıştı. Komuta ettiği muhteşem Kalyondan haricen eşlik eden 5 kalyon vardı. Cezayirli bir karar vermeliydi, ya hazırlıksız Rus donanmasına 6 Kalyon ile taarruz ederek sürpriz faktörünü kullanacak ya donanmasının geri kalanını bekleyerek hazırlıklı, planlı ve dehşetli bir deniz savaşı yaşayacaktı.

(Tüm ihtişamı ile Kapudane-i Hümayun Kalyonu)

Hasan Paşa Cezayirli idi. Cezayir Fatihi ağabeyleri Hızır reis ve Oruç Baba gibi cesaretliydi. Yürekli bir denizciydi, aynı zamanda fırsatçıydı. Rus donanmasını lokma lokma mideye indirme fırsatı da bu filotillayı burada tüketmekle başlardı. Cezayirli, Kapudane-i Hümayun kalyonun direklerinden diğer kalyonlara derhal flama basarak taarruz emri vermişti. Birlikte yılan adası yakınlarındaki Rus filosuna taarruz eden Cezayirli Hasan Paşa, Rus donanma gemilerini dövmeye başlamıştı. Kapudane-i Hümayun’un güvertelerindeki bronz toplar birer birer, Allah nidalarıyla barut dolduruluyor, çeşit çeşit güllelerle sıkıştırılan topların koçuna alevle yaklaşılıyordu.  Ve işte en ürpertici an…

Topun mürettebatı sanki haberleşmişcesine aynı anda dudaklarıyla mırıldanarak o ayeti okuyordu, “ve attığın zaman da sen atmadın ama allah attırdı”!

(Temsili kalyon savaşı)

Bir çığlık ki geminin yanağından düşmana doğru siyah ve beyaz dumanlarla fışkırıyor ve yaşam sahiplerinin kulaklarını istemsizce elleriyle tıkamasına sebep oluyordu. Bir, beş, on derken toplar peşisıra ateşleniyor, gülleler birer birer hedeflerine fırlatılıyordu. 

  Rus donanması bu öngörmedikleri atağın ardından gemilerini batırmamak için ya iyi bir stratejiyle savaşarak Osmanlı donanmasını yutacak ya geri çekilecekti. Rus gemileri hasar almıştı, bu andan itibaren akışı tersine çevirmek oldukça güçtü. Çeşme’de Osmanlı donanmasını gafil avlayan Rus donanması, bu sefer gafil avlanan taraftı. Rus Donanması Avlita limanına kaçmayı daha akıllıca bulmuştu. Türk donanması geride kalan gemilerin de yetişmesiyle birlikte yeniden toplanmış ve Rus donanmasının peşine takılmıştı. Ancak daha Daha dün Osmanlı donanmasını yok eden kendileri değil miydi? Osmanlı Donanmasını sıfıra indiren Rus Donanması bugün Osmanlının sıfırdan inşa edilen donanması karşısında cesaret gösterememişti. Tabi ki bu bir stratejik manevraydı ve duygusal olmak yersizdi, neticede ilelebet üstünlük söz konusu değildi.

(Osmanlı Donanma gemilerini muharebede tasvir eden grafik)

Zaman içerisinde birden fazla muharebe yapıldı. Hatta Osmanlı donanmasının Kerç boğazını istila ederek Rus donanmasına baskın verdiği bilinmekteydi. Ancak bu saldırının sonuçları kayıt altına alınmış değildi. Tek bilinen Osmanlı donanmasının sağ salim geri döndüğüydü.

Aradan bir yıl geçmişti ki Cezayirli Hasan Paşa Rus donanmasını İsmail Kalesi önünde tekrar mağlup etmişti. Bu başarı silsilelerinin ardından Osmanlı Sultanı 3. Selim Cezayirli Hasan Paşa’yı Sadrazamlığa getirmişti. Deryaları yurt tutmuş, mertçe cenk etmiş, namını mağrip sulardan eksik etmemiş Çeşme gazisi Cezayirli Hasan Paşa sadrazamlık görevinin 4. Ayına girmemişti ki 17 Mart 1790 tarihinde Alem-i Rabbani’ye göç etmişti.

Şanı ve Şöhreti ile, cevalliği ile Cezayirli Gazi Hasan Paşa Osmanlı Donanmasını yeniden tesis etmek için şahsi servetini feda etmekten çekinmemişti. Döneminde Osmanlı hazinesi ile boy ölçüşen şahsi varlığı ile hem donanmanın inşaatında bizzat boy göstermiş hem de donanmanın ilelebet güçlü olabilmesi için akılcı çözümlere başvurmuştu. Aynı zamanda Donanmayı kurarken de Devleti Osmani uğruna nice muharebeye girip zaferle dönmüştü. Cezayirli Hasan Paşa ardında, ulu Türk milletine ve yüce Osmanlı İmparatorluğuna 55’i kalyon gibi büyük savaş gemisinden oluşan 70 parçanın üstünde devasa bir donanma bırakmıştı. Bu donanma, döneminde Avrupa’nın en güçlü donanmalarından biri olmuştu. Osmanlı İmparatorluğu tekrar denizlere hükmedebilirdi! Tekrar deryaların hakimi olup Akdeniz’i, Karadeniz’i Türk gölü haline getirebilirdi! Peki öyle mi olacaktı?

Maalesef öyle olmadı…

Gelin görün ki Cezayirli bu dünyadan göçüp gittikten sonra aynı yıl Tendra savaşı yapıldı ve savaşa 14 kalyon 8 fırkateyn ile katılan osmanlı donanmasının 2 kalyonu ve 3 küçük gemisi batmıştı. Bununla birlikte 2000 üzerinde şehit ve 733 esir verilmişti. Karşıda Rus cephesinde ise yalnızca 25 ölü vardı. Bir insan ömrü geçmemişti ki Osmanlı Donanması yine, yeniden Navarin’de yok edilecekti.

Engin Deryalara açılan bu yazı dizisinin bir sonraki bölümünde Osmanlı Donanmasının Navarin’de tekrar yakılmasını ve bu olaydan sonra tekrar inşa edilen donanmayı, o dönemin incisi, dünyanın en büyük kalyonu Mahmudiye Kalyonu ve kardeşlerini işleyeceğiz.

Yazar: Tarık KÜÇÜK

Bu Yazıyı Paylaş
Sınıf öğretmeni olarak nice minik kalbe Türk milliyetçiliğini ve vatanseverliğini işleme, bunun yanında bilim-teknoloji iştahı kazandırma çabasındayım. Hem Tarih hem teknolojiye meraklıyım. Bilhassa Askeri teknoloji ve Savunma sanayi üzerine organizasyonlara katılıp firmalar ile çalışmalar yürüterek Türk Savunma Sanayi çorbasına az da olsa tuz katma gayesi içindeyim.
Yorum yap

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Exit mobile version