Dikey İniş Kalkış Sistemi ve MMU

9 Dk. Okuma Süresi

Hepinizin bildiği üzere TCG Anadolu LHD (landing helicopter dock) çıkarma gemimizin üzerinde, kesin sipariş verilmemiş olsa da F-35B modeli kullanılması planlanıyordu. Yaşanan F-35 krizi ile birlikte birçok kişi tarafından “Neden MMU’nun dikine iniş kalkışlı versiyonunu yapmıyoruz?” düşüncesi dile getiriliyor. Bu yazıda dikine iniş kalkış sisteminin avantajlarından ve dezavantajlarından bahsederek, Milli Muharip Uçak’ta kullanılmasını yorumlayacağız.

Dikey İniş Kalkışın Avantajları Neler?

Teknolojinin hemen her alanında olduğu gibi bir sistemin getirileri olduğu kadar götürüleri de oluyor. Öncelikle dikey iniş kalkış (VTOL) teknolojisinin getirileri, yani faydaları nelerdir bunlardan bahsedelim.

1- Ülkemiz katapult sistemine sahip, gerçek bir uçak gemisine sahip olmadığı için VTOL teknolojisi ile TCG Anadolu gibi çıkartma gemileriyle çıkartma yapılacak bölgeye güçlü yakın hava desteği sağlayabilecek. Bu çıkartma sahasında büyük bir avantaj. Her ne kadar helikopterler ve insansız hava araçları da hava desteği sağlayabilse de konvansiyonel savaşta çok kolay hedefler. Şüphesiz bunun sebebi uçaklara göre düşük manevra yetenekleri, düşük hızları ve düşük görev irtifaları. İşte bu sebeple Türkiye’nin deniz üzerinde yüzen sadece 10-15 uçaklık bir filo bulundurması dahi çevre ülkelere ciddi tehdit unsuru. Bu ülkeler Mısır dahil tüm Kuzey Afrika, İsrail, Yunanistan. Bunun psikolojik savaş tarafından bahsetmeye gerek dahi yok…

2- Dikey iniş kalkışlı uçaklar sayesinde olası bir savaşta tüm pistlerimiz ve hava üslerimiz yok edilmiş olsa dahi bu bizim için problem olmayacak. Ormanların ve dağların arasına saklanmış olan VTOL uçaklarımız düşman bölgelerine şok baskınlar ve tacizlerde bulunabilecek. Bu doktrinin benzerini Finlandiya ve İsveç gibi ülkeler kullanıyor ancak bunu dikine iniş kalkışlı uçaklarla değil, uçakları otobanlara indirip kaldırarak uyguluyorlar. Bunun için de uçağın iniş takımları ve lastikleri buna göre tasarlanıyor. Zira otobana inmek ile piste inmek uçak için çok farklıdır. Bu sebeple Türkiye’nin dikey iniş kalkış kabiliyetli uçaklara sahip olması halinde ülkemizin çeşitli bölgelerinde savaş durumlarında kullanılmak üzere gizli hangarlar yapılabilir. Bu da büyük bir avantaj.

Dağlar Arasındaki Hangarından Çıkan Saab 37 Viggen ve Kamuflajlı Hangar

Dikey İniş Kalkışın Dezavantajları Neler?

Dikey iniş kalkış sistemi beraberinde birçok olumsuz özelliği de beraberinde getiriyor. Şöyle ki;

1- VTOL uçaklarda uçağa uygulanan yer çekiminin eşit derece sıfırlanıp uçağın havalanması için ekstradan kokpitin arka kısmında bir motor daha bulunuyor. Bunun dışında kıç tarafındaki ana motor da aşağıya doğru 90 derecelik bir itme kuvveti oluşturuyor. Bu sayede uçağın ayakları yerden kesiliyor ve yükselme başlıyor. Peki bütün bunlar ne demek: Ekstra Ağırlık ve ekstra iç-dış hacim. Uçakta normal versiyona göre çok fazla ek parça bulunuyor. Bu da uçağın yakıt koyulması gereken yerlerinden tutun, faydalı yük kapasitesine kadar olumsuz etkiliyor. Bu sebeple VTOL uçaklar diğer savaş uçaklarına göre daha kısa menzile, daha az faydalı yük kapasitesine sahip olur. Bunlar da bir uçağın en kıymetli özelliklerinden.

VTOL uçaklar, dikine kalkış yaparken yakıtının ciddi bir kısmını tüketiyor. Hatta ve hatta uçağın çekebileceği G limitleri dahi düşüş gösteriyor. Örneğin F-35B için maksimum G limiti 7.0 iken, F-35A modeli 9.0 G’ye kadar çıkıyor. Veya başka bir dikey iniş kalkışlı uçak olan AV-8B Harrier, dikine iniş kalkışla sadece 3 ton civarı faydalı yük ve mühimmat taşıyabilirken, F-16’lar 8 tona kadar faydalı yük taşıyabiliyor. Ayrıca AV-8B Harrier maksimum 0.8 mach hıza sahip. Yani ses hızını dahi aşamıyor! Halbuki Harrier’den 10 yıl önce geliştirilen F-104’ler bile 2 mach hızlara ulaşabiliyordu. Normal iniş kalkışlı uçaklarla VTOL uçaklar arasındaki farklar bu kadar büyük ve mühim.

Aşağıdaki tablo Lockheed Martin tarafından 2019 yılında paylaşıldı. F-35 modellerinin birbirlerinden farkları net şekilde görülüyor. Özellikle harekat yarıçapına, menzile, faydalı yük kapasitesine ve G limitine bakın.

2- İniş yapılan geminin pistleri düzenli olarak dayanıklılık artırıcı bakımdan geçmeli. Bunun sebebi uçağın inerken ve kalkarken aşağıya doğru güçlü şekilde ısı vermesi. Bu da pistlerde bozulmalara, erimelere sebebiyet veriyor. İngiltere ve İtalya uçak gemilerininin pistlerini F-35B için özel olarak erimeye karşı güçlendirdiler.

3- Ve maliyet. Açık kaynaklarda yazan bilgilere göre F-35A modeli birim maliyeti 79 milyon dolar iken, dikine iniş kalkışlı model olan F-35B tam 115 milyon dolar. Arada 36 milyon dolar fark var. Bunda kullanılan teknolojinin zorluğu, kullanılan ek parçalar ve alınan F-35B talebi etkili.

Tüm bu yazan dezavantajlar F-35B ve AV-8B Harrier uçaklarının yanı sıra, Yakovlev Yak-38 ve Yak-141 gibi doğu bloğu VTOL uçakları için de geçerli. Çünkü fizik kuralları bütün dünyada aynı. Yani ortada bir “beceriksizlik” söz konusu değil.

Yak-141

Burada bir Yak-141 parantezi açmak lazım. F-35B öncesinde yapılmış en gelişmiş ve yetenekli VTOL uçak Yak-141 (diğer adı Yak-41) idi. İlk uçuşunu 1987 yılında gerçekleştirdi ve dikine iniş kalkış yapabilen dünyanın ilk süpersonik avcı uçağıydı. 1983 yılında Kremlin’in talimatıyla başlayan Yak-141 uçağında, ikisi pilotun hemen arkasında olmak üzere tam 3 adet motor bulunuyordu. Yak-141 döneminin tartışmasız en başarılı ve her ülkenin sahip olmak isteyeceği bir uçak olmuştu. Hasımları olan İngiliz Harrier veya Yak-38’den çok daha ileri bir uçaktı. Ancak tarihler Ağustos 1991’e geldiğinde Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla proje durduruldu. Bununla ilgili şöyle bir söylenti var: 1992 Yılına gelindiğinde Amerikalı Lockheed Martin, Yakovlev firmasına Yak-141 ile ilgili geliştirme teklif etti ve bu teklif kabul edildi. Birkaç yıl sonra da Lockeed Martin işbirliğine son verip X-35B yani F-35B savaş uçağı ile ortaya çıktı. Yak-141 ise sadece 4 adet prototip ile kaldı. Bu sebeple F-35B üzerinde Yak-141’den alıntılar ve ilhamlar olduğu söylenmekte. Ancak Harrier imalatçısı olan İngiltere dururken neden böyle bir şeye ihtiyaç duysunlar diye de düşünülebilir. Takdiri size bırakıyorum.

MMU İçin TF-X “B” Modeli Geliştirmek Mantıklı Mı?

VTOL teknolojisi ile ilgili yukarıda yazan tüm bu olumlu ve olumsuz özellikleri kabul ettik diyelim. Peki bu işe girişmek mantıklı mı? İktisadi mi?

Ülkemiz irili ufaklı birçok askeri proje geliştiriliyor. Bunların Ar-Ge süreçleri, test süreçleri çok maliyetli. Ekonomisi sağlam temeller üzerinde olmayan ülkemizin, dikey iniş kalkışlı uçak gibi hem teknolojik hem de maddi açıdan zorlayıcı bir projeye girişmesi diğer projelere kaynak ayrılamamasına sebep olacaktır. Böyle bir projenin teknolojik yükü de çok ağır. F-35, Harrier ve Yak-141 uçaklarının hepsinin ana motoru tek. Bir tek Yak-38’in ana kıç motorları çift. Ancak o motorların da konumlanması tıpkı F-4 gibi aşağıya doğru. TF-X de çift motorlu ve bu iki motorun da aşağıya doğru nasıl yönlendirilebileceği merak konusu. Teknik desteği İngiltere veya ABD’den alsak, finansal kaynağımızı da bir şekilde karşılasak dahi yine mantıksızdır. Şöyle ki:

Türk Deniz Kuvvetlerinden VTOL TF-X için gelecek talep 2-3 LHD için maksimum 40-45 adet olacaktır. Bu kadar düşük hacimli sipariş için belki milyar dolar seviyesinde para harcayıp yepyeni bir model geliştirmek iktisadi olarak zarardır. Böyle bir projeye dünyada neredeyse hiçbir ülke girişmez. Böyle bir uçağın yurt dışından sipariş alma ihtimali de bir hayli zayıf. Türkiye’nin silah pazarı olan Pakistan, Filipinler ve Azerbaycan gibi ülkeler için çok pahalı bir model olması bir yana, bu ülkelerin LHD veya uçak gemileri de bulunmamaktadır.

Peki Türkiye Ne Yapmalı?

Dikine iniş kalkış modeli uçak geliştirmemek bu özelliklerden mahrum kalmak demek değil. Türkiye olarak VTOL SİHA alanına odaklanmamız ve bu yönde proje geliştirmemiz maliyet, teknoloji ve pazar payı olarak daha mantıklıdır. Örneğin günümüzde Baykar tarafından “DİHA” geliştirilmekte fakat henüz çok ilkel.

Ülkemiz bununla da yetinmeyip, tıpkı Fransız Dassault Rafale uçakları gibi gelecekteki olası uçak gemimiz için “kısa iniş kalkış” modeli geliştirebilir. Tabi bu noktada 70-80 uçak taşıyabilen gerçek bir uçak gemisine sahip olmamız gerekiyor. Uçak gemisi Türkiye için kısa vadede mümkün görünmese de uzun vadede buna yönelik bir istek olduğu biliniyor. Peki uçak gemisi modeli geliştirmek için TF-X üzerinde nasıl değişiklikler yapabiliriz?

1- Daha geniş ve katlanabilir kanat

2- Geniş kanat sebebiyle daha fazla yakıt, daha fazla menzil ve harekat yarıçapı

3- Güçlendirilmiş iniş takımı (özellikle ön teker)

4- Uçak gövdesinin korozyona uğramaması için özel boya ve malzeme kaplaması

Gördüğünüz üzere ülkemizin gelecekte dikine iniş kalkış modeli yerine uçak gemisi modeli geliştirmesi teknolojik kabiliyet ve maddiyat açısından daha mantıklıdır.

Bu Yazıyı Paylaş
Takip et:
Turkish Defence Agency Genel Yayın Yönetmeni. Havacılık tutkunu.
Yorum yap

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

Exit mobile version